1.bölüm
Mucize
31 Aralık 2015
Saat 22.05
Şura elinde çantası hızlı hızlı yürüyordu. Sinirinden burnundan soluyor,
kalabalığı yararak sahile ulaşmaya çalışıyordu. İçindeki öfkeyi sadece deniz
havası bastırabilirdi.
-Lanet olsun sana Hakan. Bu kadar öküzdün de ben mi anlamadım bunca zaman,diye
içinden konuşarak Alsancak sahilindeki kalabalığın ortasında boş bir bank
bularak oturdu. Küçük gece çantasını çapraz taktı hemen boynuna. Deniz
karanlıktı. Hava soğuk. Üzerindeki paltonun yakalarını kaldırdı hemen. Bu gece
için özel olarak dağınık topuz yaptırdığı saçlarından nefret ediyordu şu an.
Yanına bere almamıştı,atkı almamıştı. Ayağında hep giydiği botları yoktu. Siyah
sitilettolarla harika görünüyordu evet ;ama buz gibi havada Alsancak sahilinde
bankta otururken bu görüntünün manası yoktu. Sinirle dişlerini sıktı yine. Eve gidemiyordu,
mekana dönemiyordu. Yılın en eğlenceli ;ama en tehlikeli gecesinde burada tek
başınaydı. Geceleri belli bir saatten sonra dışarda tek başına yürümekten
korkan Şura, parti kıyafetiyle bu lanet bankta tek başınaydı. Etraftan ona
bakan gözleri algıladı bir anda. İçindeki öfke birkaç saniyede yerini
huzursuzluğa bıraktı.
-Birini arasam,dedi içinden. Sonra vazgeçti. Kimi arayacaktı ki? Hakan’ı mı,
Betül’ü mü? Babasını arasa? Olmaz , asla olmazdı. Bir daha asla gece çıkmasına
izin vermezlerdi. Gelip alır sonra ben demiştim fırçasıyla önündeki on yılı ona
zehir ederdi. Evlenene kadar, ki Şura için o olaya çoook zaman vardı, burnundan
gelirdi. Annesine ne demişti bilmiş
bilmiş:
-Ben yirmi iki yaşında koskocaman bir kızım. Artık bazı konularda
özgürlüğüm olmalı. Ne yani arkadaşlarımla bir yılbaşı gecesini dışarda
geçiremez miyim? Bu kadar mı güvenmiyorsunuz bana?
-Ya evet geçirdim, geçirdim işte. Kırk yılın başı izin çıktı. Yanımızda
sevgilimiz, arkadaşlarımız eğlenelim dedik,olana bak. Neye sinir olsam
bilmiyorum. Hakan’ın yaptığına mı, Betül’ün tavrına mı?
Şura kendi kendine konuştuğunu ve bunu baya baya sesli bir şekilde
yaptığını gelip geçenlerin tuhaf bakışlarından anladı. Utançla kafasını önüne
attı. Kalkıp gitse gidemiyordu. İskeleye yakın bu bank en azından bir durum
olursa kendisini iskeleye atabilmesi açısından güvenli geliyordu. Artı
diğerlerine göre daha aydınlık bir yerdeydi. Hem kalksa bu kalabalıkta nerde
yer bulacaktı? Burasını bulmuş olması bile mucizeydi zaten.
-Bir kafeye mi gidip otursam,diye düşündü. Ama Alsancak’taki tüm kafelerde
yılbaşı nedeniyle program vardı. Hem tek başına nasıl oturacaktı? Bir an karşıya
geçmeyi düşündü. Okul arkadaşlarından Nermin’e gitmeyi. Sonra onun bu gece
nişanlısı ve onun ailesiyle olacağını hatırladı. Sıkışmıştı burada. Ne
yapacağını bilmez haldeydi. Oturdukça gelen geçen, alkollü gençlerin daha da
ilgisini çektiğini anlayınca kalkmaya karar verdi. Vapura atacaktı kendisini.
Sonra napacaktı bilmiyordu. Tam bu anda yanına birinin oturmasıyla irkildi. Yan
gözle baktığında genç bir adam gördü. Paltosunun yakasını kaldırmış, elleri
cebinde, başında beresi ve boynunda atkısı olan bir adam. Tam olarak yüzünü görememişti atkı nedeniyle.
Gayet makul bir mesafe olsa da aralarında, Şura işi garantiye almak için
mesafeyi biraz daha açtı. Bankın ucuna
doğru kaydı. Aynı anda genç adam hafif bariton bir sesle:
-Bence o kadar uzaklaşma. Karşıdaki üç genç buraya oturduğundan beri seni
kesiyor. Seni benimle birlikte sanmaları için yanına geldim. Seni karşıdan
gördüm. Yanına biri gelir diye bekledim ;ama gelen giden olmayınca ben geldim.
Şimdilik güvendesin yani,dedi.
Şura açıklamayı ne kadar inandırıcı bulması gerektiğini kestiremeyerek
adama baktı. Nasılsa kalkıp gidecekti. Kararını vermişti. Yine de yüzünü görmek
için eğildiğinde gördüğü şey karşısında şoka uğradı. Bu oydu. Bütün ergenliği
boyunca odasından posterini eksik etmediği, her şarkısını ezbere bildiği pop
star Ulaş. Şura bir an gözlerine inanamadı. Tekrar baktı. Benzetiyor olmalıydı.
Yılbaşı gecesi, onun gibi biri neden bu bankta yanında otursundu ki? Genç adam
başındaki bereyi düzeltirken emin oldu Şura. Bu adam Ulaş’tı. İçinde bir heyecan
dalgası yükselirken ne yapması gerektiğini düşünmeye başlamıştı mühendis
zekasının analitiğiyle. Ne yapmalıydı? Tanıdığını belli etse çok mu sıradan
kaçardı? Yoksa tanımamazlıktan gelip cool mu takılmalıydı? Konuşmasa mıydı? Yok
olamazdı,bu adamı dünya gözüyle bir daha ne zaman görürdü? Ulaş Yeditepe
yanında oturuyordu. Onunla konuşuyordu. Konuşsa,tanıdığını söylese ergen kız
etiketini yer miydi? Adam kalkıp gider miydi? Şura onu kızdıran her şeyden
uzaklaşmış kafasında hesaplamalar yaparken Ulaş alaycı bir ses tonuyla:
-Bu saatte burada oturmanı yadırgamadım desem yalan söylemiş olurum?
Şura’nın kafasındaki hesap makinesi durma tuşuna bastı aniden. Döndü ve :
-Neden? ,diye sordu.
Bankta iyice kaykılan genç adam aynı alaycı bir tonla:
-Yani kıyafetinden, öyle bu saatte hem de böyle bir günde dışarda tek
başına dolaşabilecek kızlardanmışsın gibi gelmedi bana.
Şura on beş dakika öncesindeki sinirin yeniden damarlarına baskı yapmaya
başladığını hissetti. Kısılmış gözlerle:
-Yani, nasıl bir kızmışım ben?
Ulaş umursamaz devam etti:
-Daha çok bu saatte kaliteli bir mekanda arkadaşlarıyla eğlenmesi gereken,
sevgilisinin koltuğu altında güvende olması beklenen ya da en kötü bir aile
yemeğinde şık bir şekilde ailesine eşlik etmesi gereken bir kız gibisin.
Şura tespitin haklılığından rahatsız olmuştu. Bu kadar açık olmaktan,
Betül’ün tabiriyle uslu kız olmaktan rahatsız olmuştu. Zaten üşümüş,
sinirlenmiş,yılbaşı akşamına dair tüm hayali çöp olmuştu. Tam şansım döndü mü,
derken adamın söyledikleri onu iyice dellendirmişti. Derin bir nefes aldı:
-Ama neticede bu bankta tek başıma oturuyorum bu görüntüye rağmen. Yani
önermeleriniz çökmüş gibi duruyor ne dersiniz,dedi.
Ulaş kısa bir kahkahanın ardından:
-Haklısın işte bu beni düşündürüyor. Acaba sokaklara ait bir kızın asalet
oyunu mu, yoksa sadece evcilik oynamaktan anlayan bir kızın sokaklardan korkmam kaprisi mi
burada oturma nedenin?
Şura burnuna gelen öfkesini artık içinde tutamayarak ayağa fırladı:
-Vay vay vay sayın zeki, eski pop
star. Madem tahmincilik oynuyoruz, ben de varım. Ya siz neden bu bankta benim
yanımda oturuyorsunuz bu gece tek başınıza? Yoksa ışığınız eskisi gibi
parlamadığı için kimse size bir program teklifi yapmadı mı veya aileniz
tarafından o kadar dışlandınız ki mesela babanız sizi görmek istemediği için
onlarla yeni yıla giremiyor musunuz? Daha iyisi sizi gerçekten seven bir
sevgiliniz olmadığı için mi bu tek başınalık haliniz?, diye haykırdı.
Ulaş sitilettoların üzerinde zorlukla duran, üşüdüğü kırmızı burnundan
okunan kıza baktı. Demek tanımıştı onu ;ama umursamamıştı. Üç yıl öncesi kadar
tanınmasa da sokaklarda, arada onu tanıyanlar ya cool olmak adına tanımamış
gibi davranıyor ya da yanına gelip, garip tepkiler veriyorlardı. Bu kız
tanımış, tanımamazlıktan gelmemiş,umursamamış bi de üstüne kafa tutmuştu ona.
Gülümsedi Ulaş. Onun gülümsemesi Şura’nın öfkesini haykırması konusundaki
motivasyonunu düşürse de öfkesinden zerre bir şey götürmedi. Sağ ayağını yere vurup ağzından
dumanlar çıkarak:
-Bak öyle değil böyle yaftalanır insan,dedi ve döndü. Hızlı adımlarla sahil
boyunca yürümeye başladı. İçinden : ‘‘Hay ben senin şansına ne diyeyim ha ne
diyeyim. Olaya bak. Olanlara bak.’’ derken aniden içkili olduğu belli olan bir
adam önünü kesti:
-Oooo güzelim yalnız mısın?
Şura’nın gözleri korkuyla büyürken, refleks olarak geri çekildi. Adam
koluna hamle yapınca kendini kurtarıp adamı itti ve hızlı adımlarla adeta
koşarak oradan uzaklaşmaya çalıştı. Bir el aniden kolunu yakaladığında ise
diğer kolunu dirseğini geriye doğru çıkartıp saldırganın midesine nişan aldı.
Bu polis babasının verdiği bir taktikti. Hedefi vurmuştu. Saldırgandan gelen
‘‘Ah!’’ sesiyle bunu anladı ;ama arkasına göz attığında canını yaktığı kişinin
az önce bankta bıraktığı Ulaş’tan başkası olmadığını gördü. Yere çökmüş ahlayan
Ulaş’ın yanına çömeldi Şura. Pişmanlık,gerginlik ve korku gibi duyguların
karmakarışık ettiği bir ruh haliyle sorularını sıraladı:
-Deli misin sen? Neden arkamdan geldin? Hadi geldin niye sapıklar gibi
yaklaşıyorsun? Yoksa sapık mısın?
Yerde kendine gelmeye çalışan Ulaş:
-Valla sorularını cevaplarım ;ama bi kendime geleyim. O nasıl bir dirsek
atmaktı öyle? Yakın dövüş dersi filan mı aldın?
Nefesini düzenlemeye çalışan Ulaş’a ilk defa sevecen bir gülümsemeyle baktı
Şura:
-Yok almadım. Babam emekli bir emniyet müdürü. Arada ağabeyimle bana ufak
tefek teknik dersler verirdi biz çocukken. Bu da onlardan biri sadece. İlk kez
birinin üstünde denedim.
Ulaş’a doğru sol yumruğunu havada sallayarak:
-Solum da fena değildir yani,dedi.
Bu harekete ikisi de kahkalarla gülmeye başladı. On dakika sonra Ulaş
yerden kalkmış Şura ile yan yana yürümeye başlamıştı. Ulaş:
-Ne yapmak istersin? Evine mi götüreyim seni yoksa bütün gece eşlik mi
edeyim? Yani böyle bir gecede seni yalnız bırakamam artık Külkedisi.
Şura durdu ve Ulaş’ın karşısına geçip:
-Külkedisi?
-Valla şu halinle Külkedisi’nden başka bir şeye benzetemedim seni. Bir
partiden kaçtığın belli. Ayağındaki ayakkabılardan birini kaybetmen de bence an
meselesi. Artı adını bilmiyorum.
Şura güldü sağ elini uzattı:
-Ben Şura Öztekin,dedi.
Uzatılan eli sıkan Ulaş:
-Ulaş Yeditepe.
-Ben biliyordum aslında ;ama olsun, dedi Şura.
-Bildiğini biliyordum ;ama olsun, dedi Ulaş. Yine güldüler. Tuhaflığa,
olanlara. Ulaş berbat bir kavgadan kaçmışlığını unuttu, Şura kandırılmışlığını.
Yürümeye devam ettiler sahil boyunca ;ama bu kez birlikte oturdukları banklarına doğru
ağır adımlarla.
-Sana bir şey sorsam Şura?
Güldü Şura:
-Sor.
-Şura nasıl bir isim? Yani hiç duymamıştım daha önce.
-Annemin tercihi. Büyük anneannemin adıymış. Sure adı, Kuran-ı Kerim’de.
-Hımm değişikmiş.
-Öyledir. Mesela ben de benden başka Şura tanımadım. En iyi tarafı ile en
kötü tarafı aynı. Yani adını duyan seni unutmuyor. Unutmasını istemediklerinde ,istediklerinde.
Tatlı tatlı gülümsedi Ulaş:
-Bi nevi ismin seni popüler yapıyor yani?
-Ne demezsin.
-Bak ben de unutmayacağım seni. Hep hatırlayacağım mideme dirsek atan
Külkedisi Şura’yı.
Şura küçük kahkahalar atan Ulaş’a katıldı. Doğru unutulmaz bir gece
yaşıyorlardı.Kalktıkları bankın önüne geldiklerinde iki sevgili tarafından
çoktan mesken tutulduğunu gördüler. Şura ellerini paltosunun ceplerine sokmuştu
;ama kış soğuğu bordo elbisesinin altına giydiği ince çoraplar nedeniyle içine
işliyordu bir de kulakları ve burnu buz tutmuştu. Ulaş:
-Ya evine mi götürsem seni?
Şura omuz silkti:
-Hayır! İstemiyorum şu saatte eve gitmeyi.
-Ama üşüyorsun.
-Yarın zatürre olsam umrum değil, bu gece eve gitmeyeceğim erkenden.
Ulaş kafasındaki bereyi ve boynundaki atkıyı çıkardı. Önce atkıyı genç
kızın boynuna doladı sonra topuza rağmen bereyi Şura’nın kafasına geçirdi. Şura
şaşkınlıkla onu izlerken itiraz bile edememişti. Üzerindeki paltonun kapüşonunu
da kendi başına geçirdikten sonra elini yakaladı Şura’nın ve:
-Madem eve gidilmiyor Külkedisi sıcak bir mekan bulup ısınalım,dedi.
Şura, Ulaş’a elini bırakmış hızlı adımlarla yürürken kalbinin yerinden
çıkacak gibi attığını duyuyor , Hakan’a ve Betül’e olan kızgınlığından her
attıkları adımla uzaklaştığını hissediyordu. Demek mucize dedikleri şey aslında
masallara özgü değildi. Mucize bazen tanımadan, platonik olarak bir zamanlar aşık olduğunuz birinin, belki bir
hayalin elinizi tuttuğunda yıllardır tanıyormuş hissi ve güvenle sizi sarıp
sarmalamasıydı.
Şura’yla Ulaş el ele Kordon’daki kafeleri yavaş yavaş ve tek tek geçerken
Şura içindeki bu garip güven duygusuna da anlam veremiyordu. Ara ara Şura
dinlensin diye duruyor, kafe-barlardan gelen müzik seslerini dinliyor ve
yürümeye devam ediyorlardı. Ulaş’ı aslında hiç tanımıyordu ;ama şu an Hakan
karşısına çıksa muhtemelen Ulaş’la kalmayı tercih ederdi. Hakan’ı düşünmesiyle
ona duyduğu kızgınlığın tamamen buhar olduğunu fark etmesi bir oldu. Ne garip
şey diye düşündü hayat için. Anlık mucizelere ne kadar açık ve bir o kadar
savunmasızdık aslında hayatta. Yanında el ele yürüdüğü adam birkaç saat
öncesinde yabancıyken ne kadar tanıdıktı şimdi. Ulaş Şura’nın hafif
sendelemesiyle durdu:
-Yoruldun di mi sen? Bu ayakkabılarla tabi normal. Hayır bir tane de mekan
yok şöyle oturalım sakin sakin.
-Ya aslında günlük hayatımda çok kullanmam bu kadar yüksek topuk ;ama ...
-Ama bu akşam, bu kıyafet başka alternatif kabul etmez tabi. Dur bak şurda
elli metre ilerde taksi durağı var.
-Hayır eve gitmek istemiyorum dedim sana. Lütfen bu konuda zorlama beni ,dedi
net bir şekilde Şura.
-Ya tamam eve gitmeyiz. Binelim taksiye Çankaya tarafında bir çorbacı var.
Oraya gidelim. Hem sen de acıkmışsındır artık.
Şura bakışlarını yere indirdi. Evet acıkmıştı, üşümüştü, yorulmuştu.
-Anladım tamam açsın. Ben de acıktım zaten. Üşüdüm de bu havada. Taksi
durağına kadar yürüyebilir misin? Yoksa yani bekle dicem ama seni bırakmak
istemiyorum burda yalnız başına.
Şura şişen ayak bileklerine baktı ;ama o da yalnız kalmak istemiyordu. Canı
çok yansa da biraz daha yürüyebilirdi:
-Tamam yürürüm ben de.
Ulaş elini uzattı yeniden Şura’ya. Uzatılan eli bu kez tercih ederek tuttu
Şura. İçi pır pır ederek. Taksi durağına yürüdüler. Güzel olalım ya da ölelim
diyen Betül’e içinden küfürler saydırarak yürüdü Şura. Ne vardı sanki daha
alçak topuk bir şeyler alsalardı. Bütün gece bu işkenceyi yaşamak reva mıydı?
Neymiş erkekler sitiletto severmiş. ‘‘Tabi onlar yürümüyor bunların tepesinde
saatlerce’’,diye düşündü Şura. Sonunda taksi durağına vardıklarında Şura derin
bir oh çekti. Ama gece yoğun olduğu için durakta taksi yoktu. Beklemek
zorundaydılar, çünkü Şura’nın artık mecali kalmamıştı. Tek adım atamayacak
halde olduğunu Ulaş daha ilk bakışta anladı. Beklemeye başladılar. Tam bu
sırada Körfezin üstünde havai fişekler atılmaya başladı. Şaşkın şaşkın
kendisine bakan Şura’ya Ulaş :
-Nice yıllara Külkedisi, yeni yıla girdik, dedi.
Duraktaki adamın verdiği sandalyede oturmuş,sağ elinde ayağından çıkarttığı
ayakkabı, sol eliyle şişen bileğini ovuştururken Şura kendisi için daha uygun
bir sıfat düşünemiyordu.
2.bölüm
Peri Tozu
Şura ve Ulaş havai fişeklerin yarattığı ışık oyununu hayranlıkla izlediler. Ulaş Şura’nın hemen
yanında ayakta dururken aslında kötü başlayan akşamın ilginç bir yere gittiğini
hissetmekten hiç de şikayetçi değildi. Yanında durduğu kız sanki bir masaldan
fırlamış gibi gelmiş gecenin ortasına düşmüştü. Saf, içten tepkileri, attığı
dirsek ve elini elinin içine bırakırken başta yaşadığı tereddüte rağmen Ulaş’a
duyduğu garip güven. Siyah paltosu, elinde tuttuğu siyah ayakkabısı, paltosunun
altından etekleri gözüken bordo elbisesi, küçük çantası,hafif makyajı. Dupduru
bir kızdı Şura. Adı gibi ender bulunanlardan. Merak etti onu eve gitmekten
alıkoyan sebebi ve yine merak etti onu sahile tek başına gelmeye iten diğer
sebebi. Taksi nihayet geldiğinde gösteri de bitmişti. Ulaş Şura’nın taksiye
binmesine yardım etti. Buz gibi havadan sonra ikisine de iyi gelmişti arabanın
içindeki sıcaklık. Ulaş gidecekleri yeri söyledi. On dakika sonra Ulaş’ın
bahsettiği çorbacıdan içeri giriyorlardı. Şura’nın elini bırakmayan Ulaş zaman
zaman kız sendeledikçe de diğer eliyle kolundan yakalayıveriyordu Şura’yı.
Mekan sahibiyle selamlaşan Ulaş’a cam kenarında bir masa ayarladılar. Şura
sonunda sıcak bir yerde olmanın rahatlığıyla paltosunu çıkarttı. Ulaş’ın
atkısını ve beresini de yanındaki sandalyeye bıraktı. Ulaş da kapüşonu
çıkartınca kuzu kıvırcığı saçları ortaya çıktı. Sonra paltoyu çıkarttığında ise ince, uzun
postürü belirginleşti. Son iki saati birlikte geçirseler de ilk defa
birbirlerinin yüzüne dikkatle baktılar. Ulaş bembeyaz bir tenin ortasında koyu
geceler gibi siyah bir çift gördü ilk olarak. Şura samimiyetle gülmekten
kaçmayan dudaklarını fark etti Ulaş’ın. Sonra Şura’nın koyu kestane rengi
saclarının boya olmadığının kanıtı tek tel beyaz saçı fark etti Ulaş. Şura
Ulaş’ın parmaklarının uzunluğuna ve ellerinin güzelliğine hayran kaldı. Sonunda
garson sipariş almaya geldiğinde Ulaş aklından:
‘‘Hangi salak bu kızı kaçırdı elinden acaba ve ne yaparak?’’,diye düşünüyordu.
Ulaş paça çorbası istedi, Şura mercimek.
Çorbalar gelinceye kadar havadan sudan konuştular. Tam anlamıyla havadan sudan
ama. Gecenin soğukluğunu, denizden esen soğuk rüzgarı, sahildeki kalabalığı.
Sıcacık çorbalar gelince ikisi de ne kadar aç olduklarını anladı. Yemeye
başladıktan bir süre sonra da Ulaş:
-Sana bir şey sorabilir miyim?
Ağzındaki lokmayı yutan Şura:
-Tabiki sorabilirsin.
-Senin ne işin vardı sahilde, tek başına hem de bu gece, o saatte?
Şura bir an düşündü:
-Aslında tahmin ettiklerine çok yakın, bir yılbaşı partisindeydim. Sevgilim
ve arkadaşlarımla. Sonra bir şey oldu çok sinirlendim çıktım.
Ulaş sakince çorbasını yudumlarken:
-Sevgilin nasıl bir kazma ki senin tek başına oradan ayrılmana ses etmedi?
Şura güldü:
-Saat 9’dan beri kafasının yerinde olmadığını düşünürsek beni geç umarım
kendisi sabah evinde uyanabilir,dedi.
-Sahile ilk geldiğinde çok sinirliydin.
-Evet, Hakan öküzünü bir kızla öpüşürken görmüştüm.
Ulaş elindeki kaşığı havada tutarken şaşkın:
-Nasıl yani?
-Nasılı yok, geri zekalı bildiğin partideki bir kızla kuytu bir yerde
öpüşüyordu.
-Eee sen ne yaptın? Öylece çekip çıktın mı?
Şura sakin sakin çorbasını yudumlarken:
-Aslında yanına gidip attığım tokadı ve bir daha beni aramamasını söylememi
saymazsak evet çıktım, dedi.
Ulaş yemeği bırakmış Şura’nın olaylara yaklaşımındaki rahatlığa bakıyordu:
-Sen şu an bu durumdan rahatsız değil misin?
İç çekti Şura:
-Rahatsız olmam gerekli değil mi? Garip ama şu an rahatsız değilim. Seninle
burada olmayı inan o partide Hakan’la olmaya tercih ederim.
-Sevgilimize pek aşık değiliz sanıyorum.
-Aşk mı? Değilim sanıyorum. Hakan temelde iyi anlaştığım biriydi.
Arkadaşımdı. Güven duyduğum biri. Hoşlanıyordum da, yakışıklı bir adamdır.
-Hımm di’li geçmiş zamana geçilmiş. Hakan bu akşam bitti yani tamamen. Ama
şöyle düşün adam aşırı alkollü ise belki farkında değildi. Savunmasızdı yani.
Şura alaycı gülümsedi:
-Siz erkekler. Valla alkolden değil ;ama kullandığı başka bir şey nedeniyle
kafasının yerinde olmadığına eminim. Hatta yarın bu gece yaşananları
hatırlamayacağından da eminim.
Ulaş:
-Yok artık hap mı?
Gözlerini devirdi Şura:
-Hakan benim ciddi ilk erkek arkadaşımdı. Babamla tanıştırdım onu.
Güvenilir, akılcı, çalışkan bir adam. Hapı aldığını gördüm ;ama ihtimal
vermedim. Sonra dağıtınca kendini acaba dedim. Son olarak kızla görünce, yani
ne diyebilirim. Güven duygusu üzerine kurduğun bir ilişkide o duygu giderse ne
kalır?
-Boşluk,dedi Ulaş.
Yemeyi bıraktığı çorbasına devam eden Şura:
-Sence ilişkimizin bir şansı kalmış mı?
-Sanırım kalmamış.
-Aslında beni üzen neydi biliyor musun?
-Yeterli sebep var gibi duruyor.
-Bu kadar değildi olay. Beni Hakan’la tanıştıran en yakın arkadaşım Betül
bu adamın bu mereti kullandığını biliyormuş yanına gidip öfke ve üzüntüyle
olanları anlattığımda yüzüme bakıp, ne olacak ki şimdi kullanmayan mı var,
dedi.
Ulaş gülmeye başladı:
-İyi arkadaşın buysa Allah düşman şerrinden korusun.
Gülmek bu adama ne kadar yakışıyordu. İstemeden Şura da güldü:
-Ya gülme aynı gece hem en iyi arkadaşımdan hem de sevgilimden oldum. Bu
komik değil.
Ulaş gülmeye devam ederken:
-Haklısın komik değil,dedi.
-En kötüsü ne biliyor musun?
-Dahası mı var?
-Var, olmaz mi? Benim babam emniyet müdürü. Çok sert bir adamdır. Hayatımda
ilk kez bir yılbaşını dışarda geçirecektim. Tabi bunda sorumluluk sahibi Hakan
Bey’in de etkisi yok değil. Babamın karşısına geçip, Emin Amca kızın bana
emanet, partiden sonra Betül’le ikisini Betül’ün eve bırakırım merak etme
demeyi biliyor.
Telefonun çantasından çıkarttı, bakıp masaya koydu Şura:
-Bak beyimiz farkında bile değil yokluğumun,aramamış. Betül de aynı
kafa,dedi. Sinirlendiği o kadar belliydi ki. Ulaş güven duygusunu her şeyin
üstünde tutan bu kıza bakarken içinin ısındığını fark etti. Bu gece Şura için
önemli bir şeydi. Özgürlüğü için bir nevi simgeydi. Onun neden eve gitmek
istemediğini anladı. Hem sevgilisi hem de en iyi arkadaşı anlamında yanlış
karar vermiş hissediyordu.
-Şura bu geceye çok fazla anlam yüklemişsin bence.
Omuz silkti Şura:
-Belki de. Senin baktığın yerden saçma bile olabilir. Ne biliyim?
Sessizce çorbalarını bitirdiler. Sonra çayları geldi. Çorbacıdaki
televizyonda dünyanın çeşitli şehirlerindeki yılbaşı eğlencelerini
gösteriyorlardı. Ünlülerin katıldığı
programlar ve çeşit çeşit eğlence. Dışarda azalan kalabalığa baktı Şura:
-Sen neden o banktaydın? Yani neden bir yerlerde konser filan vermiyorsun?
Ulaş Şura’nın baktığı sokağa baktı:
-Sen de doğru tahmin ettin aslında. Son üç yıldır beste yapamıyorum ve
tükendim. Bu televizyondaki dünya çok acımasız. Onlara tüketebilecekleri bir
şeyler vermeyi kesersen seni artık istemiyorlar. Benim verecek bir şeyim
kalmadı. Şarkılarımı tükettiler, hayatımı tükettiler, kişiliğimi tükettiler.
İşin kötü tarafı bunu fark ettim. Buraya geldim ailemin yanına.
-Ama adapte olamadın di mi?
-Ne yapacağımı bilmez haldeyim. Yapmayı bildiğim şey yıllardır müzikti.
Şimdi o yok ve boşluktayım. Öfkeliyim, kendimi işe yaramaz hissediyorum.
Şura elini uzatıp Ulaş’ın elinin üstüne koydu. Şura’nın eli sıcacıktı. Ulaş
geceden kurtardığı kızın elini tuttuğu anda onu kurtardığını hissetti. En
yakınlarınla konuşamamak acıtıcıydı. Şimdi ona tamamen yabancı bir kızla
oturmuş dertleşirken daha hafif hissetmişti kendini. Şura:
-Unutulmak zor olmalı ve tabi sil baştan başlamak. Hayat acımasız der babam.
Peki ailen?
-Ailem bu konuda destek olmaya çalışıyor ;ama o kadar yabancılaşmışım ki
önceki Ulaş’a. Anlayamıyorlar beni. Babam mesela bir iş bulmam gerektiğini
artık müzik konusunu askıya almam gerektiğini söylüyor. İşletme mezunuyum ben. Haklı
biliyorum. Yirmi altı yaşında kocaman adamım hala bana harçlık bırakıyor evden
çıkarken. Emekli adam bu bana nasıl ağır geliyor bir bilsen? Binlerce lira
kazanıyordum birkaç yıl önce. Şimdi aileme aldığım ev dışında bir şey kalmadı.
Biraz da birikmiş. Senin anlayacağın Şura, saçma sapan bir durumun
ortasındayım. Neden bu gece o bankta olduğuma gelince, babamla ve ağabeyimle
kavga ettim. Anlattığım şeylerin benzeri nedenlerle tartıştık, annem ağlamaya
başladı. Yengemin aile yemeğini mahvettin bakışını da görünce vurdum kapıyı
çıktım.
Şura düşünceli düşünceli baktı Ulaş’ın yüzüne. Gerçekten mutsuz bir adama bakıyordu.
Kıvır kıvır saçlarına uzanıp dokundu. Onun için ününü yitirmenin mi müziği
yitirmenin mi daha acı olduğuna karar veremedi. Sonra:
-Seçme şansın olsa şöhretin mi müziğin mi dönmesini isterdin?,dedi.
Ulaş bir an düşündü. Sonra:
-Müzik dönsün yeter. Bak şöyle baktığımı düşünebilirsin? Yani müzik dönerse
şöhret zaten gelir ;ama değil. Ben Popçu Ulaş’tan çok gitarıyla müzik yapan
Ulaş olmayı isterdim. O hengameye geri dönmek istemiyorum ki. Diyorum ya
karmaşık bir ruh halim var.
-Senin durumun daha çok yaratıcılığı özlemek gibi duruyor. Ne kadar
zamandır beste yapmadın?
-Aslında ceptekileri yemeye başlamam sayılırsa dört buçuk yıldır. Son üç
yıl cephanemi tamamen yitirmem.
-Peki hiç başa dönüp neden o yaratma duygusunu yitirdiğini bulmaya çalıştın
mı?
Ulaş bu işe yaramaz bakışıyla:
-Defalarca, hatta yetmedi psikologa gittim.
-Belki bununla savaşmayı bırakmalısın.
Şaşkınlıkla gözlerini açtı Ulaş:
-Nasıl yani?
-Ananem derdi ki hayatın vermek istediği dersleri almayanlar defalarca aynı
sorularla karşılaşmaya mahkumdur. Yani bu duruma direnme, yeni bir yol bul
yeniden başla. Müzik seni terk etmiş olsa da sen kendini terk etme. Hayata
asıl. Her ne sebeple küstüyse müzik, belki gittiği gibi gelir.
-Müzik dışında ne yapabilirim ki Külkedisi?
-Onu ben bilemem. Yeteneklerini, içindeki enerjiyi küçümsememesi gereken
kişi sensin. Mutlaka seni yenileyecek bir şey vardır. Ara ve bul. Kendini
müziğin hiç dönmemesine hazırla. Dönerse döner, dönmezse hayat başka amaçlarla
devam eder. Bence yeterince yas tutmuşsun.
Ulaş düşündü. Haklıydı aslında Şura. Oturup B planı geliştirmemişti ki hiç.
Hep müzik nasıl döner fikri zihnini meşgul etmişti. Şura konuşmaya devam etti:
-Bu arada itiraf etmem gereken bir şey var. Benim tüm lise hayatım sana
aşık geçti. Odamın duvarları senin posterlerinle doluydu.
Ulaş şaşkınlıkla küçük bir kahkaha attı:
-Ciddi misin sen?
-Gayet ciddiyim.
-Bak bunu beklemiyordum.
Şura’nın yüzü kocaman bir gülümsemeyle aydınlandı:
-Ama şu an baktığım adam posterlerdeki adamdan daha etkileyici,dedi.
Ulaş içine yayılan sıcacık o hisse teslim etti kendisini. Güven duygusuna.
Tanımadığı, eski hayranı olduğunu itiraf eden, özgürlükleri için garip şeyler
yapan bu kızdan yayılan ve onu çepeçevre saran güven duygusuna.
Sabaha kadar konuştular o çorbacıda. Hayattan, dünyadan,özgürlüklerden.
Hüzünlendiler arada, daha çok güldüler. Şura babasının aşırı koruma duygusunun
onda yarattığı isyanı anlatırken, Ulaş insan olmanın tehlikelerini anlattı
Şura’ya yaşadıkları üzerinden. Şura’nın bazen kanı dondu bazen kahkahalarla
güldü. Ulaş kendi olamamanın yükünü
anlattı Şura’ya, ondan beklenenleri. Şura Ulaş’a, bazen sevdiklerinin
beklentilerinin olmasının insanı nasıl motive ettiğini anlattı. İkisi de kimseye
anlatamadıklarını anlatırken, yargılanmadıklarını bildiler. Karşı taraf yeni
bakış açıları getirirken asla amacın bilmişlik olmadığını hissettiler. Sabah
saat 6’da çorbacıda masadan kalktıklarında ikisi de hayatları hakkında yepyeni
kararlar almış hissediyordu kendisini. Uykusuz, rahatlamış, büyümüş,değişmiş.
Kapıya gelen taksiye binip önce Şura’nın evine gittiler. Takside yol boyunca
sımsıkı tuttu Şura’nı elini Ulaş. Gerçek olduğundan emin olmak ister gibi.
Sonunda Göztepe İskelesine geldiklerinde taksiye durmasını söyledi Şura. Ulaş:
-Burada mı ineceksin? Evine bıraksaydık.
-Yüz metre ilerde evim gerek yok.
Hızla inince Şura arkasından indi Ulaş. Kolunu yakaladı:
-Neden kaçıyorsun? Neden evini öğrenmemden endişelisin?
Gözlerini kaçırdı Şura. Ulaş:
-Telefon numaranı istiyorum, verir misin?
Şura derin bir nefes aldı. Başını kaldırıp Ulaş’ın gözlerine baktı. Kolunu
kurtarmaya çalışırken sakince:
-Ulaş, beni istersen bulabileceğini biliyorum. Adımı söyledim sana, babamın
işini. Sosyal medya diye bir şey var ;ama dün gece bir masaldı. Öyle kalsın.
-Şura saçmalama, ben senden hoşlandım. Hem de çok hoşlandım.
Şura artık kolunu kurtarmaya çalışmıyordu:
-Ben de senden hoşlandım;ama hayatlarımızda yaratacağımız değişiklikleri
dün akşama, birbirimize bağlayamayız. Ben eminim içindeki müziği bulacaksın ve
yeniden bu kez istediğin yere geleceksin. Sendeki geçici etkimi nasıl
yitirdiğimi görmek istemiyorum.
Şura’nın kolunu bıraktı Ulaş. Nedeni zihni kabul etmiyorsa da kalbinin
derinliklerinde ona hak veriyordu. Geçici bir duyguya kurban
edilemeyeceklerdendi bu kız. Ulaş ısrarı bırakınca içi cız etti Şura’nın ;ama
emin oldu kararından. Şura’nın kolunu bırakan Ulaş:
-Peki, haklısın. Yapabileceklerimize zaman tanıyıp bu hissettiğimiz şeyin
gerçek olup olmadığına bakalım o zaman.
-O nasıl olacak?
-Şura tam bir yıl sonra 31 Aralık saat 22.05te Alsancak’ta o bankta
buluşalım. Söz o zamana kadar aramayacağım seni. Kocaman bir yıl. İkimiz de
gelirsek bu şey kalıcıymış deriz ;ama birimizden biri gelmezse ya da ikimiz de
gelmezsek yapacak bir şey yok.
-Bir yıl sonra. Unuturuz Ulaş.
-Unutursak zaten bu gece hiç olmamış demektir.
Şura filmlere özgü bir romantizmin ortasındaydı. Ne diyebilirdi ki?
-Tamam Ulaş. Bir yıl sonra.
Taksiye binen Ulaş:
-Bir yıl sonra.
31 Aralık 2016
Saat 22.05
Ulaş tam iki saattir aynı bankta oturuyordu. Bir yıldır varmaya çalıştığı
yerdeydi sonunda. Kendi savaşını vermiş önce bir arkadaşıyla ortak bir mekan
açmıştı. Borç harç giriştiği bu iş onun yeniden düze çıkmasını sağlamıştı.
Gezip tozma birikimi gerçekten işe yaramıştı. Haftada üç gece bu mekanda
şarkılarını söylemiş. Altı ay sonra müzik geri dönmüştü. Hem de eskisinden de
güzel, eskisinden de dolu. Şura’yı tıpkı onun dediği gibi bulmuştu sosyal
medyadan. Onun önemli bir firmada çalıştığını, bir taraftan hayallerini
gerçekleştirmek için nasıl kurs kurs dolaştığını takip etmişti. Her hafta acaba
hayatında biri var mı endişesiyle baktığı hesapta böyle bir şey görmemişti.
Şimdi bu bankta onu bekliyordu.
-Acaba gelecek mi?,dedi kendi kendine. Saatine baktı. On dakika geç
kalmıştı. Etrafındaki kalabalığa baktı. Yoktu. İçini kuşku bürüdü. Unutmuş
muydu Ulaş’ı? Ulaş’ın hayatına serptiği peri tozları Ulaş’ı yeniden yaratırken
o gecenin Şura için anlamı olmamış mıydı hiç? Sıkıntıyla geriye yaslandı. Bekledi,
bekledi. Dakikalar geçtikçe umudu kırıldı. Saatine baktı. Saat 23.10 olmuştu.
Ulaş yavaş yavaş Şura’nın gelmeyeceğinden emin olmaya başlamıştı. Yine de banktan
kalkmak istemedi. Telefonundaki cevapsız aramalara baktı. Mekandan tam sekiz
arama vardı. Umursamadı. Oturmaya devam etti. Şura gelmeyecekti. İçini hüzün
kapladı. Dakikalar birbirini kovalarken birden Körfez havai fişeklerle
aydınlandı. Gösteriyi hüzünle izlemeye başladı Ulaş. Tam bu anda bir ses:
-Nice yıllara Külkedisi’nin prensi, dedi. Sese dönen Ulaş elinde bir yıl
önce giydiği ayakkabıyı tutan, paltosuna ,beresine, atkısına sarılmış aydınlık
bakışlı Şura’yı gördü. Ayağa fırladı ve ona sarıldı. Şura Ulaş’ın göğsüne
yaslanmış:
-Bazı Külkedileri gece yarısı kaçar bazıları sabahlamak için gece yarısı
gelir prensine,dedi.
Ulaş göğsüne yaslanmış kızın çenesini tuttu ve kaldırdı. Gözlerine baktı. Hiçbir
şey demedi sadece dudaklarına kapandı.
Gözlerini açtı Şura 2017’ye uyuyarak girmişti demek. Göğsünde uyuduğu adama
baktı. Rüyasında gördüğü adam olmamasından içi sıkıldı. Rüyasında gördüğü romansın
hayatındaki adam yerine o, olmasından sıkıldı. Başı tuttuğu için bu odaya
gelmişti. Muhtemelen Hakan da sonradan gelmişti. Kalktı Şura. Yeşil kazağının
yakasını düzeltti. Pencereye doğru yürüdü. Işıl ışıl şehre bakarken yılbaşı
filmlerine benzeyen rüyasının kahramanının neden en yakın arkadaşı Ulaş
olduğunu düşünüyordu.
UmayMasal