“Bir ben var benden içeri.” "Bambaşka Biri" dizisini ikinci fragmanında kullanılan, geçen pazartesi izlerken benim de aklıma gelen Yunus Emre’nin sözü. Uzun zaman oldu sevgili okur. Hikâyenin peşinde koşma derdi bizimki. Daha önce de ya hikâyenin kendisinden ya da içinde bir yerinde hikâye içre hikayesinden etkilenerek blogumuza misafir ettik anlatıları. Uzun zamandır da yazmadık. Sebebi kalbimizi çalan bir anlatımla karşılaşmamamız veya bir yerinden gönül bağı kursak da sonradan o bağın elimizde bırakılmasıydı. Neyse sebeb-i girizgâh dizimiz ilk cümleden de anladığınız üzere “Bambaşka Biri”. Hikâye çoklu kişilik bozukluğu olan Kenan ve onun diğer kimliği Doğan arasındaki çatışma üzerine kurulu. Yani kahramanımız da anti kahramanımız da aynı kişi. Bu bağlamda cidden izlenesi. Diğer taraftan yıllar önce blogumuzda misafir ettiğimiz bir çiftin başrolde olması da bizim için çok güzel. Hande Erçel ve Burak Deniz’i Hayat ve Murat olarak mutlu sonsuzluğa uğurladıktan sonra bu kez Kenan ve Leyla olarak izlemek de bonusu olunca yazmak elzem oldu. Yol uzun olacak gibi. Bizim eşlikçiliğimize gelince hikâye saçmalamadığı müddetçe burada olmaya çalışacağız. Şimdi eğer istersen peşime takıl birlikte bölüme bakalım.
İlk bölüm biraz karakterleri tanıtma,
onların birbirine bağlanması ve biraz da olay düğümlerinin keskin şekilde
atılmasıyla başladı. Önce Savcı Leyla ile tanıştık. Üç yıllık Doğu görevi
sonrası İstanbul’a gelen Leyla’nın ailesiyle arasının çok da iyi olmadığını
öğrendik. Öyle ki döndüğünü onlara haber dahi vermemişti Leyla. En yakın
arkadaşıyla kahvaltı etmek isterken başsavcının onu çağırmasıyla masadan kalkan
Leyla’nın mesleğiyle arasındaki bağın gücüne bölüm boyunca şahit olmaya da
burada başladık. Bölümün ilerleyen kısmında Kenan’la ilk karşılaştığı yer olan
restorandaki adamlara yaklaşımı, işlenen cinayette başsavcının oğlu olmasına
rağmen Kenan’ı sorguya alışı ve kuşkusuz kendi ağabeyinin işlediği suça bakış
açısındaki netlik Leyla’nın savcı kimliğinin adalet anlayışının yansıması olarak
çok baskın olduğu. Başsavcının ona “Gerekirse babanı bile tanımayacaksın.” demesi
de hem savcının hem Leyla’nın önüne konacak sınavlar açısından kehanet gibi.
Burada minik bir parantez. Cem Davran’ın ilk bölümden muazzam bir başsavcı ve
baba kimliği çıkardığını not düşmek isterim. Ben çok beğendim. Açılmaya elverişli
bir kimlik. Yoruma devam. Kenan’la ve dolayısıyla Doğan’la yaşanacak çapraşık durum
Leyla’yı da başsavcıyı da seçimlerle karşı karşıya bırakacak bu net. Lakin
Leyla öncesinde ailesine dair elinde kalan tek kişi olan babası ile sınanacak
gibi duruyor. Bu onun adalet algısını nereye götürecek göreceğiz ama bence daha
çok kimliğinde ciddi bir kırılma yaşayacak gibi duruyor. Özellikle ilk cinayet,
Hamdi Atılbay, sonrası ortaya çıkan tecavüz skandalı Leyla’nın babasına
bağlandığında halihazırda kırılmış gözüken kız çocuğu kimliğinde derin bir kara
delik açılacak. Babalar bizlerin köküdür. Leyla kökünü kaybedecek. Üstelik ağabeyini
hapse göndermekten çekinmeyen Leyla’nın babasını da aynı yere göndermesi veya babasının
öldürülmesine engel olamaması halinde ailesi ile kopma noktasına gelmiş ilişkisinin
nerelere gideceği de karanlık bir tünel ki benim baktığım yerden ucunda
aydınlık olmayan bir tünel.
Hikâyenin diğer tarafı aslında
tam ortası Kenan’a gelirsek, öncelikle maden faciasındaki tavrı ile çok sevilen,
önemsenen, talep gören, özgüvenli ve kendi adaletini basın üzerinden sağlamaya yatkın
bir kimlik olduğunu söyleyebiliriz sanıyorum. Bu açıdan içindeki diğer kimliği
Doğan’la benzeşiyor aslında. Doğan da kendi adaletini, kendi bildiği yerden
sağlıyor. Bu da çoklu kişilik sorunu olsa da Kenan-Doğan’ın hukuksal adalete
güvenmediğini ortaya koyuyor. İşte bu kesişimin ortasında duran kişi de o hukuksal
adaleti temsil eden Leyla. Ne ilginç değil mi? Hangi kimliğinde olursa olsun
senin adaleti sağlama şekline karşı çıkacak bir kadına âşık olmak… Derin bir iç
çatışma. Kenan’ın babası da savcı dediğinizi duyar gibiyim. Babası Kenan’ı
bağlar Doğan’ı değil. Unutmayalım Doğan daha önce de ortaya çıkmış ama o baba
ve anne Doğan’ı terapilerle en derine yeniden gömmüşler. Onlar Doğan’ı değil
Kenan’ı seçmiş. Kendi intikam yolunu çizen Doğan açısından öncelikli olmasalar
da hikâyenin bir yerinde ceza kesilecekler arasında olabilir anne ve baba. Zira
bölüm boyunca acaba Kenan Doğan’ı biliyor mu sorusu seyirciye sordurulsa da
anladık ki Kenan Doğan’ı bilmiyor ama Doğan Kenan’ı biliyor. Bıçak ararken
Kenan’ın şaşkınlığı bu sorunun en temiz cevabıydı sanıyorum. Bu durum bir süre
sonra Doğan Kenan’ı yok etmeye çalışır mı sorusunu akla getiriyor. Cevap bana
göre net. Evet. Şu an dahi onu derine gömen Kenan’a tepkili olan Doğan’ın Kenan’la
aynı kadına âşık olduğunda yapabileceklerinin sınırı olmayacaktır. Evlatlık
olan Kenan’ın muhtemelen yetimhanede yaşadığı istismarın sonunu olan Doğan’ın
hayata dair motivasyonu kendi adaletini kendisi sağlamak üzerine. O bilincin en
derininde yaşadıklarının acısını yüklenirken Kenan’ın unutmak denen konforda
hayatına devam etmesi de Doğan’ın Kenan’a saldırması için neden. Leyla’dan
etkilendiği her halinden belli olan Kenan’a darbe indirmek için yaklaşılacak
ilk hedef Leyla. Bir taraftan Leyla’yı ilginç yapan diğer şey sanıyorum
Kenan-Doğan’ın içte bir yerdeki yakalanma isteği. Unutmayalım. Bir sanatçıysanız
ve eserinizden gurur duyuyorsanız onu anlayacak bir eleştirmenin övgüsü dünyaya
bedeldir. Leyla adalet savaşçısı bir savcı. Suçluları içeri atıyor. Ağabeyini bile
tanımıyor bunu yaparken. Adaleti sağladığını düşünen bir ruh başka kimin
onayını ister ki?
Genel olarak bölümde kim katil,
neden katil, kim, ne kadar Kenan’ın durumuna hâkim sorularının cevaplarını
aldık. Sıradaki kurban da büyük ihtimalle Leyla’nın bulduğu fotoğraftaki diğer
adam. Sonrası ise Leyla’nın babası. Ölür mü, yaşar mı göreceğiz ama eğer ölürse
Leyla ile Kenan arasına bir de baba cenazesi girecek gibi duruyor. Peki aşk. Leyla-Kenan
ve muhtemelen Doğan arasındaki üçgende merak duygusu üzerine kurulu bir aşk izleyeceğiz.
Flaubert’in dediği gibi “Merak. Birine karşı, ansızın, bir merak duymaya başlarsınız,
korkunç bir merak. Onu tanımak, onunla doğmak, dünyaya onunla yeniden gelmek
tek amacınız haline gelir. Aşka en uza cümle, senden nefret ediyorum değil,
artık bilmek istemiyorumdur.” Aşk bu hikâyede merakla büyüyecek büyük ustanın
dediği gibi. Nefretle, öfkeyle, intikamla sarmalanabilir. Ama ne Leyla Kenan’a ne
Kenan Leyla’ya bilmek istemiyorum diyebilecek gibi duruyor.
Son olarak; dizinin renkleri,
akışı ve çekilen görüntüleri çok sevdim. Yönetmenlik cidden başarılı. Oyunculuk
anlamında Hande Erçel’in karaktere biraz daha asılması gerektiğini düşünüyorum
ama ben HanBur kimyasını ALA’dan beri severim. Kim ne derse desin bence ikisinin
kimya anlamında en iyi partnerleri birbirleri. Burak Deniz zaten iyi bir
oyuncu. Kenan- Doğan aksını iyi yakalamış. Aynı sahnede birinden diğerine
geçişini, iki karakterin bedendeki kavgasını görmek için sabırsızlanıyorum.
Merak edenlere, arı kutsal
kitaplarda bereket, bolluk ve ölümsüzlüğü simgeler. Leyla’nın arı alerjisi var
ve ilk bölümde Doğan birini öldürürken Kenan arının soktuğu Leyla’yı ölümden
kurtardı. Leyla’nın sokulduğu anda babasının resmini bulması da ilginç bence. Leyla
da mı kendi içinden başka birini çıkaracak yoksa? Aslında sokulma anında Leyla
başka bir hayata mı doğdu? Öncesinde sürekli su içen Leyla yeniden doğuşa mı
hazırlanıyor yoksa? Saflık ve erdemin sembolü olan su aynı zamanda yeniden
doğuşun da simgesidir. Kısaca evlatlık olan Kenan, kimsesizliği yaşayan kimliği
Doğan ve belki Leyla… Başından itibaren iki yabancı olan Leyla ve Kenan
gerçekten iki yabancı mı? Anneler
evlatlarından kolay vazgeçebilir mi? Kim bilir? Haftaya görüşmek üzere…
UmayMasal