*‘‘İhaneti sende gördüm
sende şiddeti gördüm,
aşkı gördüm.
Yanarak içinden geçtim aşkın,
Kor olmadan küle döndüm.
Dokun bana bana dokun nolur,
Hasretinden öldüm...’’
Sevgili okur bu haftaki bölüm yorumumu bu şarkı Nilüfer’in yorumuyla kulağımda
yazıyorum. Zira bölümdeki olaylar ne olursa olsun nereye evrilirse evrilsin,
beni bölümün içinde tutan Tutsak Aşktı.
Hayat ve Murat’ın birbirine Tutsak Aşkıydı. Acıda yanyana duran,
hastalıkta her şeyi unutan ;ama sorgularda, korkuda birbirini dağlayan. Acıtan,
acıttıkça acıyan. Murat annesini kaybetmenin acısıyla kavrulurken bu acının
büyümesinde en büyük pay sahibi kuşkusuz hayatını sarmalamış yalanlardı. Neresinden
tutsa elinde kalan, güvendiği ne varsa elinden alan yalanlara isyanının son
dayanma sınırını geçme sebebiydi anne kaybı. Murat artık çığlık çığlık
bağırıyor Kral Çıplak diye. Ama bağırdığı kuyudan dalga dalga yayılan o sese
cevap veren kimse yok. Murat yalanlarla boğuştuğu kör dövüşünden uyanmak
istedikçe etrafındakiler farklı farklı sebeplerle ondan gizleniyor. Farkındalık.
Ruh farkındalığa açtığında gözlerini artık susturamazsın içinden yükselen sesi.
Murat da susturamıyor işte. Sorularına cevap alamadıkça da farkındalığı
sivrilip etrafındakilere saplanıyor. En çok da en günahsıza, en sevene, en
korumak kollamak isteyene saplanıyor. Hayat’ı yaraladıkça yaralıyor. Hayat ise,
dayanıyor. Hatalarına rağmen onu bırakmayan Murat’ın ruhundaki fırtınaya rağmen
dümeni kırmak yerine inatla fırtınanın içine yol alıyor. Murat’ın kalbine,
ruhuna tutunuyor yelken misali. Çünkü o yelkenin yırtılıp onu yarı yolda
bırakmayacağına emin. Öyle ya Murat elini ne olursa olsun bırakmam dedi. Aksini
söylese bile Murat, bırakın Hayat’ı İpek’in bile inanması zor Murat’ın Hayat’ı
bırakacağına. Dedik ya Tutsaklık hali
bu aşk. Sadece sevdayı ve karşısında o sevdanın muhatabını barındıran bir
döngü. Murat ve Hayat ne kadar çevrelerine dair sıkıntılarla sınanırlarsa
sınansınlar, ayrılığın eşiğine nasıl gelirlerse gelsinler kopamıyorlar. Kopmak yaşamamak
hissine dönüştüğünden bu Tutsaklık hissi. Yaşamak içgüdüseldir. Murat ve Hayat
içgüdüsel olarak hayatta kalmaya çalışıyor bir bakıma. Yokluğun ölüm olduğunu
bilerek, hissederek davranıyor. Buraya dönmek
üzere kısa bir ara veriyor ve Aşk Laftan Anlamaz evreninin diğer sakinlerine
bizce bakalım istiyorum.
Herkesin hayatında karmaşa tam gaz
yoluna devam ediyor. Kerem’in İpek’in babasından miras borçla cebelleşirken
başını belaya sokması tek yolunda ve normal seyrinde giden çiftimizin önüne
taşı koydu bile. Aslı ve Doruk mevzusuna gelince, Derya’nın bu konuda hamle
yapmasını bekliyorduk. Hatta tam anlamıyla izlediğimiz gibi bir hamle de
bekiyorduk Derya’dan. Yani Derya bizi şaşırtmadı ;ama Doruk. İşte Doruk
konusunda büyük hayalkırıklığı yaşıyorum. Aslı’nın gördüğü sahne sonrası
verdiği tepkiyi mahalle ağzı şeklinde püskürtme çabası fazla snob bir tavır
değil mi? Aslı’ya açıklama çabası yetersizken üzerine en ufak bir hamle yapmaması
kafamda sorulara neden olmadı değil. Murat’a tepkisi, annesinin
yapabildiklerine en yakından şahit olmuş kişi olarak Derya’yla ilgili körlüğü,
Doruk’ta bir dönüşüm mü var acaba sorusuna neden olmuyor değil. Aslı ve Doruk
arasındaki renkli ilişkinin derinleşememesinde de yine Doruk’un annesine
bağımlı bir yapısının olmasının payı var kuşkusuz. Doruk ne noktada büyür, fark
eder bilemiyorum ama fark ettiği an karşısına çıkacak şey tercih olacaktır. Çünkü
Doruk’taki temel sorunsallardan biri şu ki, annesinin yaptıklarına katılmasa da
bazen kızsa da temelde susmayı seçiyor. Bu da karakter açısından susmak işine
geleni onaylamaktır, ifadesini güçlendiriyor. Baştan beri dedim kendi adıma ben
Murat ve Doruk kardeşliği, bu bölüm kardeş olmadıkları netleşse de, sınansın
istemedim. Doruk Murat’ın çocukluğuna dair tek güzel şey, elinden
alınmamalıydı. Ancak yaşadıklarında Murat’a destek olarak Doruk’u değil Hayat’ın
abisini görmeye başladığımız andan beri bekliyorum. Doruk ne tarafa evrilecek
cidden bekliyorum. Biraz düşündüğümde ise, Murat’ın gelgitli ruh halinin
bahanesiyle acaba meşhur motto mu devreye girecek diye sormadan edemiyorum. Rekabet mi dediniz? Kardeş ilişkilerine
bakınız. Murat Sarsılmaz, muhtemelen başarılı öğrenci, sorumluluk sahibi abi, daha
sonra şirketi yöneten başarılı işadamı. Doruk için şu ana kadar bunlar çok da
rekabet sebebi olarak görülmedi. Ancak Thomas Hardy kitabının bir yerinde şöyle
der: ‘‘Sürekli damlayan su elması bile aşındırır.’’ Derya’nın sürekli saldırı
halinde oluşu, Doruk’un zihninde atmaya çalıştığı tohumların boy vermesine mi neden oldu acaba? Kim bilir? Geçen
haftadan beri zihnini anlamaya çalıştığımız bir başka karakter ise Derya’ydı. Sormuştum
hatta, Derya’nın derdi ne? Yani Murat’a sen Sarsılmaz değilsin dediği an Murat
çeker gider. Nedir bu Murat’ı bitirme telaşı? Burada bizi ya çok ilginç bir
ters köşe bekliyor ya da Derya’nın hep istediği oğul Murat gibi biriyken Doruk’un
genel yapısının onu rahatsız etmesi bu yollara sokuyor Derya’yı. Çünkü öne
sürdüğü tek dayanak daima oğlu. Derya oğluna güvenmediğinden, Murat gibi güçlü
olamayacağını düşündüğünden bu kadar düşman Murat’a. Daha daha ve daha
sorgusunda olan ruhlar gibi Derya, nerede duracağını bilemiyoruz. Emre bile
durabilmişken oysa.
Emre demişken, takıntılı karakterimiz bu hafta bizi şaşırttı. Kendi adıma
evlat-anne-baba sahneleri dışında çok gözleri dolan biri değilimdir. Ancak Hayat’ın
Emre’yle yüzleşmesinde gözlerimin dolduğunu itiraf etmeliyim. Aşkı sevdaya
döndürmeye müsaitse hikayenizin kahramanları yol sizindir. Hele o kahramanlara
can verenler bunu kanıyla canıyla yaşatabiliyorsa gök de sizindir. Hayat’ın
başına dayadığı silahın boş olduğunu tabiki tahmin ettim ancak boşa düşen
tetiğin öncesi ve sonrasında Hande Erçel’e bayıldım. O kadar Hayat’tı ki,
korkmuşluğu, çaresizliği, aşık olduğu adamı korumak için kendinden geçmişliği
ile o kadar sahiciydi ki. Onca yaşananların yükünden bıkmış, istediği tek şey
Murat’ın sevgisiyken elinden o tek şeyi alma telaşındaki adama başka türlü
anlatamadı Murat’sız yaşayamayacağını. Tetiği çekip ölemediği için yaşadığı
hayalkırıklığı, Murat’ı görüp ona anlatma isteği ve bunlara dayanamayan
bünyesi. Bana göre bölümün en güzel ve etkileyici sahnesiydi. Devamında Murat’ın
tüm güvensizliklerine inat hala Hayat’ı kendine getirme telaşında Emre’yi bile
unutması yine sevdaya dahildi. Emre vazgeçti yaşanması muhtemel trajedi
karşısında ;ama Derya süpürgeli cadı hesabı dolaşıyor herkesin etrafında. Son sahnede
Emre’nin arabasının tutmayan frenleri, o arabadaki Hayat ve Hayat’ın hayatı
için kendisini hiçe sayan Murat. Bölümün ana fikri senin için gerekirse ölürüm.
Ölüm Emre’den yana mı kullanacak tercihini yoksa ağır bedellerle mi çıkacağız o
arabalardan haftaya?Göreceğiz.
Son demde;
-Buradan gitmek için hangi yolu seçmek gerek?
-Nereye gitmek istediğin konusuna bağlı... Nereye gitmek istiyorsun?
-Neresi olduğunun önemi yok ki! Kiminle gittiğim önemli.
-Bu durumda hangi yolu seçtiğinin de önemi yok. Kiminle gittiğin önemli.
*Tutsak- Söz: Sezen Aksu/Müzik:Onno Tunç
Not: ALA fanlarına ve senaristlerimize destekleri için teşekkür ediyoruz.
UmayMasal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder