Toprağa bereketli kıvamını veren sır suda gizlidir. Topraktan çekilmiş
suyun çatlattığı tarlalar diyarı olan Anadolu hem toprağın sırrını vermeye hem
suyun o toprağa katacaklarına açık bereket tanrıçalarının sır dolu yurdudur. Bu
hafta kıyıdan kıyıya koşan ruhların bedenlemiş halinde aslında sırdan sırra
savrulurken her karakter, çocukluklardan damıtılmış anılardaki atlı karıncalar
derin Ege sularının sırlı fırtınalarına teslim etti kendisini. Peki nasıl oldu?
Öncelikle geçtiğimiz haftadan kalan Aslı’nın babası Faryalı mı, sorusuna cevap
aradık. Aslında daha çok Faryalı’nın bu konuyla ilgili ne yapacağı, nasıl bir
tepki vereceğiydi merak konusu. Maya ve Faryalı’nın geçmişlerinden süzülüp
gelen Aslı’ya dair sır Aslı için hala gizemini korusa da Faryalı için artık
koskocaman bir ateş çemberi. Çünkü Faryalı tam yıllara sığdırdığı bekleme
serüveninde koskocaman bir mutlu sona ulaşmak üzereyken; Su ve Ateş tarafından
kabul görmüşken, bir tarafta yanında yöresinde Asım Kaptan’ın kızı olarak büyümüş
Aslı bir yanında sevdasının eksik parçalarıyla kalakaldı öylece. Sadece bu
kadar olsa Faryalı’nın kendi avuçlarında bunlar dururken Bora da hala nedenini anlayamadığım şekilde Faryalı’yı
Bodrum’dan sürgün etmek istiyor. Sözde neden Ergüven ailesini biraraya getirmek
gibi dursa da bana göre Su’nun kardeşini kurtarmak için yaptığı hamleden sonra
bu argüman oldukça sığ ve mantıktan uzak. Sanırım yaratıcılarımız da bunun
farkında ki, Gözde’nin düşük tehlikesini Faryalı’ya yükleyen Evren’e Bora’yı
inandırarak ellerindeki argümanı desteklemeye çalışıyorlar. Bora açısından
Evren’in güvenilmezliği ve geçmişi ne kadar bu yalana inanmasını sağladı ya da
sağlamalı tartışılır. Diğer taraftan Evren’i terk eden ve sadece çocuğunun
huzuru için dönmüş görünen Gözde’nin de bu kadar kimliğinden uzaklaşan bir
profil çizmesinde de hormonlardan başka çıkar yol bulamıyorum. Yani Faryalı’nın
gitmesinin Gözde-Evren ilişkisi adına sağlıklı sonuçlar doğuracağı tezi biraz
çürük kalıyor sanki Gözde açısından.
Her şeyimiz elimizden alınabilir ;ama tavrımızı seçme özgürlüğü alınamaz,
demiş Victor Frankl. İşte Su ve Ateş karabasan gibi bir geceden çıktıları anda
babaları Bora’nın kafasına silahı henüz dayamış, babalarının ezeli rakibi onun
katil olmasını son anda engellemişken, gözlerinin önünde baba figürü hızla
çürümüş duvarlar gibi sapır sapır dökülüyorken ve bu duyguya direnmeye çalışıp
bir taraftan da yaralarına yara eklerken gelen telefonla seçimin ortasında
kaldılar. Varlığını istemedikleri, büyüdüğü rahimden nefret ettikleri
kardeşlerinin hayatı için seçim yapmak zorunda kaldılar. Babalarının mı
annelerinin mi çocukları olduğunu tavırlarıyla göstermek zorunda kaldılar. Hiç zorlandılar
mı? Hayır. Ölüme karşı hayatı, kötüye karşı iyiyi, babalarına karşı annelerini
seçerken hiç zorlanmadılar. Kardeşlerinin hayatını kurtarmaya kardeşlikle
gittiler, başardılar. Evren’i de kendi gerçeği, karanlığı, yalnızlığıyla
yüzyüze bıraktılar. Kendinden olanın kendine en yabancı olması en büyük
yalnızlık değil mi?
Zaman dediğin ayarsız saatli bomba. Ne zaman neyle karşı karşıya
kalacağının hangi anda hangi anıyı, hayali, gerçeği patlatacağının net
olmadığı; beklentilerin karşısında eriyip yok olduğu, parçalandığı bir bomba. Aslı
kendi gerçeğini ararken; her acının üstüne yine o acıyı sağaltacak bir başka
acıyla gidiyor. Aslı’nın en büyük acısıydı terk edilmişlik. İstenmemek,
sevilmemiş olmak, yok sayılmak. Aslı belki en zor olanlarla sınanırken, yalanı,
eksilmişliği, gerçeklikle anlamlandırmaya çalışırken ve tükenirken bir taraftan
da aslında terk edilmediğini öğrenerek, annesinden zorla kopartıldığını
anlayarak gözyaşı damlaya damlaya içini temizliyor. Sudan gelen Aslı, suyla
arınıyor. Diğer tarafta üzerindeki yüklerden yorgun, dedesinin torunu Ateş,
kendi yangınları içinde kor yine ağlayarak soğumaya çalışıyor. Bu noktada; ben
Uzay’ın yürüdüğü yolun menşei ne olursa olsun Aslı ve hatta Aslı’nın Ateş
aşkının Uzay’ı iyileştireceği fikrindeydim, fikrindeyim. Lakin benim derdim yük
üstüne yük taşıyan; birbirini arayan eş ruhlar gibi öncesinin özlemle geçtiğini
hisseden Ateş ve Aslı’nın birbirini hissetse de birbiriyle paylaşamadığı anlar.
Yoksa Uzay’ın dahli ya da Uzay’ın varlığı değil. Uzay kendi acısını sağaltma
peşinde bilyorum, biliyoruz. Sadece Ateş’in ve Aslı’nın dert zinciri birbirini
boğmasın endişemiz ona. Kaldı ki, sandığımız gibi Faryalı net Aslı’nın
babasıysa FarYıl kadar AsAt da bu fırtınadan etkilenir gibi.
FarYıl... Yıllanmış aşkın kavuşma arefesinde kucaklarına düşen bomba...
Yıldız olanlardan bihaber oğlu ve kızının desteğini almışken mutlu ve o oranda
huzurluyken, Faryalı’nın derdi bir değil bin oldu. Aslı ve devamında Bora’nın
aramalarıyla Bodrum Masalı evrenine dahil olacak gibi görünen Maya bu ilişkiyi
sarsacaktır. Aslı Yıldız için nereye kadar sorun olur tartışılır, çünkü hem kendi
terk edişinden sonra gelişen bir olayın sonucu hem biricik oğlunun aşkı, ama
Maya velev ki geldi ciddi sorunların kapısını açacaktır. Tam kavuştuk derken
görüşmek hayal olmaz umalım.. Bu kısımda tek güvendiğim Süha. Süha’nın aklı
selim, duyarlı ve o oranda bağlılık içeren dostluğu. FarYıl’ı tutacaktır. Bu kez
savrulmalarına müsade etmeyecektir diyorum
Su ve Hüsnü... Evet evet Hüsnü. Kelebek yine her yerde her sorunun altında
üstünde yanında. Ateş’i ağlarken görüp içi giden ama erkek egosunun rengini
bilmenin Ateş’i kendinden saymanın duygusuyla yanına gidemeyen Kelebek. Su’yu
omuzlayan, kan verdi diye onu pekmeze, portakal suyuna boğan; Ateş’in her bakışında
kardeşimi emanet edeceğim adam vurgusunu alan Kelebek. Ruhu yüzünden güzel
adam. Su, bu kez olayın ortasında
kalmanın ağırlığıyla çözülürken omuz verip sarıp sarmalayan yine Kelebek. Ateş’le
beraber yükün altına girmekten çekinmemesi Ateş için büyük şans. Su ve Kelebek
aşkıysa bu hafta biraz dramın gerisinde kalsa da hala uçuş uçuş hala en genç
aşk. Boşuna hem Ateş hem Su iyiki demiyor. Bora olmasa ne Ateş’in ruhunu
tamamlayan Aslı’sı olacaktı ne de Su’yun ruhunu kanatlandıran Kelebek’i. Para pul
gitmiş ne gam Aşk varsa hazine vardır.
Son demde demeden önce; bu hafta Faryalı ve Aslı konuşmasında çekilen
sahneye hayran olduğumu belirtmek isterim. Hem Timuçin Esen’in oyuncuğunundaki
o geçişkenliğe hem de çekim açılarına bayıldım. Bir sırrın insanın hayatında
yaratacağı fırtınadan, kırılmış çocukluklara, o sırrın kaç hayata
dokunduğundan, ortaya çıkartacağı zamansal kırılmaya; son olarak Faryalı’nın
hücrelerinin Yıldız’a nasıl koştuğuna kadar her şeyiyle harikaydı. Çekenin oynayanın
yazanın eline zihnine sağlık diyelim.
Son demde; bir soluktun hayatımda özlediğimi bile bilmediğim, kanatlarımdın
uçabildiğimi bile sezemezken; ruhumdun kendimden bile gizlediğim. Aşk karşılığı
olmasa da sevda, karşılığı olsa da masal. Sen benim masalımdın, hep öyle
kaldın.
Emeklere saygıyla...
UmayMasal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder