27 Şubat 2017 Pazartesi

Bodrum Masalı-25.bölüm

Toprağa bereketli kıvamını veren sır suda gizlidir. Topraktan çekilmiş suyun çatlattığı tarlalar diyarı olan Anadolu hem toprağın sırrını vermeye hem suyun o toprağa katacaklarına açık bereket tanrıçalarının sır dolu yurdudur. Bu hafta kıyıdan kıyıya koşan ruhların bedenlemiş halinde aslında sırdan sırra savrulurken her karakter, çocukluklardan damıtılmış anılardaki atlı karıncalar derin Ege sularının sırlı fırtınalarına teslim etti kendisini. Peki nasıl oldu? Öncelikle geçtiğimiz haftadan kalan Aslı’nın babası Faryalı mı, sorusuna cevap aradık. Aslında daha çok Faryalı’nın bu konuyla ilgili ne yapacağı, nasıl bir tepki vereceğiydi merak konusu. Maya ve Faryalı’nın geçmişlerinden süzülüp gelen Aslı’ya dair sır Aslı için hala gizemini korusa da Faryalı için artık koskocaman bir ateş çemberi. Çünkü Faryalı tam yıllara sığdırdığı bekleme serüveninde koskocaman bir mutlu sona ulaşmak üzereyken; Su ve Ateş tarafından kabul görmüşken, bir tarafta yanında yöresinde Asım Kaptan’ın kızı olarak büyümüş Aslı bir yanında sevdasının eksik parçalarıyla kalakaldı öylece. Sadece bu kadar olsa Faryalı’nın kendi avuçlarında bunlar dururken Bora  da hala nedenini anlayamadığım şekilde Faryalı’yı Bodrum’dan sürgün etmek istiyor. Sözde neden Ergüven ailesini biraraya getirmek gibi dursa da bana göre Su’nun kardeşini kurtarmak için yaptığı hamleden sonra bu argüman oldukça sığ ve mantıktan uzak. Sanırım yaratıcılarımız da bunun farkında ki, Gözde’nin düşük tehlikesini Faryalı’ya yükleyen Evren’e Bora’yı inandırarak ellerindeki argümanı desteklemeye çalışıyorlar. Bora açısından Evren’in güvenilmezliği ve geçmişi ne kadar bu yalana inanmasını sağladı ya da sağlamalı tartışılır. Diğer taraftan Evren’i terk eden ve sadece çocuğunun huzuru için dönmüş görünen Gözde’nin de bu kadar kimliğinden uzaklaşan bir profil çizmesinde de hormonlardan başka çıkar yol bulamıyorum. Yani Faryalı’nın gitmesinin Gözde-Evren ilişkisi adına sağlıklı sonuçlar doğuracağı tezi biraz çürük kalıyor sanki Gözde açısından.
Her şeyimiz elimizden alınabilir ;ama tavrımızı seçme özgürlüğü alınamaz, demiş Victor Frankl. İşte Su ve Ateş karabasan gibi bir geceden çıktıları anda babaları Bora’nın kafasına silahı henüz dayamış, babalarının ezeli rakibi onun katil olmasını son anda engellemişken, gözlerinin önünde baba figürü hızla çürümüş duvarlar gibi sapır sapır dökülüyorken ve bu duyguya direnmeye çalışıp bir taraftan da yaralarına yara eklerken gelen telefonla seçimin ortasında kaldılar. Varlığını istemedikleri, büyüdüğü rahimden nefret ettikleri kardeşlerinin hayatı için seçim yapmak zorunda kaldılar. Babalarının mı annelerinin mi çocukları olduğunu tavırlarıyla göstermek zorunda kaldılar. Hiç zorlandılar mı? Hayır. Ölüme karşı hayatı, kötüye karşı iyiyi, babalarına karşı annelerini seçerken hiç zorlanmadılar. Kardeşlerinin hayatını kurtarmaya kardeşlikle gittiler, başardılar. Evren’i de kendi gerçeği, karanlığı, yalnızlığıyla yüzyüze bıraktılar. Kendinden olanın kendine en yabancı olması en büyük yalnızlık değil mi?
Zaman dediğin ayarsız saatli bomba. Ne zaman neyle karşı karşıya kalacağının hangi anda hangi anıyı, hayali, gerçeği patlatacağının net olmadığı; beklentilerin karşısında eriyip yok olduğu, parçalandığı bir bomba. Aslı kendi gerçeğini ararken; her acının üstüne yine o acıyı sağaltacak bir başka acıyla gidiyor. Aslı’nın en büyük acısıydı terk edilmişlik. İstenmemek, sevilmemiş olmak, yok sayılmak. Aslı belki en zor olanlarla sınanırken, yalanı, eksilmişliği, gerçeklikle anlamlandırmaya çalışırken ve tükenirken bir taraftan da aslında terk edilmediğini öğrenerek, annesinden zorla kopartıldığını anlayarak gözyaşı damlaya damlaya içini temizliyor. Sudan gelen Aslı, suyla arınıyor. Diğer tarafta üzerindeki yüklerden yorgun, dedesinin torunu Ateş, kendi yangınları içinde kor yine ağlayarak soğumaya çalışıyor. Bu noktada; ben Uzay’ın yürüdüğü yolun menşei ne olursa olsun Aslı ve hatta Aslı’nın Ateş aşkının Uzay’ı iyileştireceği fikrindeydim, fikrindeyim. Lakin benim derdim yük üstüne yük taşıyan; birbirini arayan eş ruhlar gibi öncesinin özlemle geçtiğini hisseden Ateş ve Aslı’nın birbirini hissetse de birbiriyle paylaşamadığı anlar. Yoksa Uzay’ın dahli ya da Uzay’ın varlığı değil. Uzay kendi acısını sağaltma peşinde bilyorum, biliyoruz. Sadece Ateş’in ve Aslı’nın dert zinciri birbirini boğmasın endişemiz ona. Kaldı ki, sandığımız gibi Faryalı net Aslı’nın babasıysa FarYıl kadar AsAt da bu fırtınadan etkilenir gibi.
FarYıl... Yıllanmış aşkın kavuşma arefesinde kucaklarına düşen bomba... Yıldız olanlardan bihaber oğlu ve kızının desteğini almışken mutlu ve o oranda huzurluyken, Faryalı’nın derdi bir değil bin oldu. Aslı ve devamında Bora’nın aramalarıyla Bodrum Masalı evrenine dahil olacak gibi görünen Maya bu ilişkiyi sarsacaktır. Aslı Yıldız için nereye kadar sorun olur tartışılır, çünkü hem kendi terk edişinden sonra gelişen bir olayın sonucu hem biricik oğlunun aşkı, ama Maya velev ki geldi ciddi sorunların kapısını açacaktır. Tam kavuştuk derken görüşmek hayal olmaz umalım.. Bu kısımda tek güvendiğim Süha. Süha’nın aklı selim, duyarlı ve o oranda bağlılık içeren dostluğu. FarYıl’ı tutacaktır. Bu kez savrulmalarına müsade etmeyecektir diyorum
Su ve Hüsnü... Evet evet Hüsnü. Kelebek yine her yerde her sorunun altında üstünde yanında. Ateş’i ağlarken görüp içi giden ama erkek egosunun rengini bilmenin Ateş’i kendinden saymanın duygusuyla yanına gidemeyen Kelebek. Su’yu omuzlayan, kan verdi diye onu pekmeze, portakal suyuna boğan; Ateş’in her bakışında kardeşimi emanet edeceğim adam vurgusunu alan Kelebek. Ruhu yüzünden güzel adam.  Su, bu kez olayın ortasında kalmanın ağırlığıyla çözülürken omuz verip sarıp sarmalayan yine Kelebek. Ateş’le beraber yükün altına girmekten çekinmemesi Ateş için büyük şans. Su ve Kelebek aşkıysa bu hafta biraz dramın gerisinde kalsa da hala uçuş uçuş hala en genç aşk. Boşuna hem Ateş hem Su iyiki demiyor. Bora olmasa ne Ateş’in ruhunu tamamlayan Aslı’sı olacaktı ne de Su’yun ruhunu kanatlandıran Kelebek’i. Para pul gitmiş ne gam Aşk varsa hazine vardır.
Son demde demeden önce; bu hafta Faryalı ve Aslı konuşmasında çekilen sahneye hayran olduğumu belirtmek isterim. Hem Timuçin Esen’in oyuncuğunundaki o geçişkenliğe hem de çekim açılarına bayıldım. Bir sırrın insanın hayatında yaratacağı fırtınadan, kırılmış çocukluklara, o sırrın kaç hayata dokunduğundan, ortaya çıkartacağı zamansal kırılmaya; son olarak Faryalı’nın hücrelerinin Yıldız’a nasıl koştuğuna kadar her şeyiyle harikaydı. Çekenin oynayanın yazanın eline zihnine sağlık diyelim.
Son demde; bir soluktun hayatımda özlediğimi bile bilmediğim, kanatlarımdın uçabildiğimi bile sezemezken; ruhumdun kendimden bile gizlediğim. Aşk karşılığı olmasa da sevda, karşılığı olsa da masal. Sen benim masalımdın, hep öyle kaldın.
Emeklere saygıyla...

                                                UmayMasal  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder