İnsanı insan yapan en önemli şeylerin
başında gelir duygu. Duymak ya da diğer değişle hissetmek kadar o hissi nasıl
yaşadığın da önemlidir. Öfke, nefret, kibir gibi kötücül dediğimiz ama insana
dair olan duygular kadar sevgi, acıma, empati gibi duyguları da ne noktaya
kadar yaşadığımız da önemlidir. Bu hafta Sakla Beni evrenine işte tam olarak
buradan bakmaya karar verdik. Hadi sevgili okur, takıl peşimize bakalım hangi
karakterde hangi duyguya savrulmuşuz.
"-İncila kuzenim mi benim? Anne sen nasıl bir çaresizlik içerisindesin?"
Sakla Beni iki temel sorunsalla başladı bu haftaki bölümüne. İlk sorun İncila’nın kaçırılması, ikicisi ise Naz’ın İncila’nın kuzeni olduğunu öğrenmesi. Önce Naz’la başlayalım. Naz annesi Filiz’in ağzından çıkan “İncila senin kuzeninmiş.” cümlesine inanamadı önce. Nasıl inansın? Onun bir tanecik kölesi, oyuncağı, kıskançlıklarının merkezi, stres topu nasıl olur da onunla aynı kandan çıkardı? Filiz’in her şeyine ortak olacak dediği İncila nasıl olur da özgür olabilirdi? Anne kızın asla yanaşamayacağı şeylerin başında geliyordu paylaşmak. İncila onun sahip olduğu neye ortak olabilirdi ki?
" -Dede şuna bir şey söyler misin? Senden dolayı iyice tepeme çıktı bu.
-Sen de zamanında onun tepesine çıktın. İncila sana ne yapmak isterse özgür. Benden ona tam destek."
Naz’ın olabileceklerle
ilgili öngörüsünde Naz’ın bilinçaltını görmek karaktere daha yakından bakmaya
da vesile oldu sanıyorum seyirci için. Naz İncila’yı dedesinin yanında hayal
ederken de sonrasında kuzen olduklarını söylediği taktirde İncila’nın tepkisini
tahmin ederken de Nazca düşündü. Böylece anladık ki Naz çocukluğundan beri
İncila’ya yaptığı her şeyi bilinçli bir kötülükle yapmış. İncila’ya verdiği
kendi tabiriyle “artıklar”ı da onu aşağılamak için vermiş. Onca işkenceyi
yaparken İncila’nın dur dediğini duymuş ama duymazdan gelmiş. Kısaca Naz
İncila’ya her yaptığını farkındalıkla yapmış. Bu, Naz’ın içindeki kıskançlığın
ve kötülüğün boyutunu anlamak açısından bence oldukça iyi bir veri. Naz’ın
yapabileceklerinin bir sınırı yok. Kendi istediklerinin olması, kendi
beklentilerinin karşılanması dışında da umurunda olan bir şey de yok. Aynı annesi gibi. Hatta beklediği bebek bile onun beklentilerinin ve dayatmalarının bir kuklası. Bu
noktada İncila’yı kaybetmek de istemiyor tabi. Hatta öyle istemiyor ki bebeği bile umurunda değil o an. Anne-kızın kendi isteklerini
diğer tüm insanların beklentilerinden hatta hayatlarından öncelikli görmeleri
asıl mutsuzluk nedenleri ama görebilecek farkındalıklarının olduğunu söylemek
zor. Mete’nin dediği gibi ne Naz ne de Filiz asla doyacak insanlar değil. Bu
nedenle de mutlu olma veya birilerini mutlu etme olasılıkları dahi yok. Naz’ın
tırmanışı sürecektir. İncila onun için öyle bir savaş alanı ki sınır tanımazlığı
İncila konusunda gidebileceği en yüksek yere gidecektir.
"-Ne istiyorsunuz benden?
Bölüm başı diğer sorunsala
gelirsek… İncila’nın kaçırılması hepimizin acaba Mete tarafından kurtarılacak
mı sorusuyla beklediğimiz bir olaydı aslında. Ancak ters köşe oldu ve Mete’nin
babası tarafından kaçırılan İncila’dan Mete’nin babasının 20 milyon lira talep
etmesiyle de şaşkınlığa uğradık. Üstüne Mete’nin babasının İncila’yı Mete ile
ilişkisini ifşalamakla tehdit etmesiyle de şaşkınlığımız beşe filan katlandı.
Şimdi burada bazı sorularımız var ve cevap bekliyoruz. Soru bir Mete’den pek de
istekli ayrılmış gibi durmayan bu baba namzedi neden oğlunun hayatını
darmadağın edecek böylesine bir darbeyi indirme peşinde? Hadi bu arkadaş bu kadar insanlıktan çıktı
neden 20 milyon gibi bir miktarı asla bulamayacağı ortada olan evin hizmetlisi İncila’dan istiyor? Gitsin Mete’den istesin. Nereden bakarsak bakalım saçmalık. Ha babanın başka bir hesabı var gibi de durmuyor ama velev varsa da yine durumun saçmalığını aklamaz bende.
-Bembeyaz olmuş zaten yüzün. Neden korkuyorsun?"
Sakla Beni bölüm boyunca
bahsettiğimiz bu iki düğüm ekseninde yani Naz’ın İncila acaba biliyor mu
korkusuyla, İncila’nın para bulma çabası içindeki çaresizlikle karışık korkuyla
dönerken başka başka duygularla da karşılaştık.
Bölümde açık ara hissedilen duygu korkuydu bu net. Naz ve İncila
sırlarla korkadursun Mete de bölümün başından sonuna kadar tek bir korkuyla
yaşadı. İncila’yı kaybetme korkusu. İncila gider korkusu. Mete’nin, bölümlerce kendisinden kaçan
İncila’nın ona “sen varsan ben varım.” dediği noktada şaşkınlıkla karışık
yaşadığı sevincin nedenini sanırım izleyenler bu bölüm anladı. Mete öyle
korkuyor ki İncila’yı kaybetmekten. Yapması gerekenlerle İncila için
endişelenme arasındaki sıkışmış korkusu
öyle yüksek ki. Ben Mete’nin aşkının evrildiği yerin çok derin olduğunu
bu bölüm hissettim. Aslında Mete çok zor durumda. Babasına benzememek için hayatı
boyunca gösterdiği çabada babasının kaderini yaşıyor olduğunu hissetmesi onu
çok yıpratıyor. Naz’la evli ama İncila’ya aşık. En başta İncila’yı dinlemediği,
anlama çabasına girmediği için o yüzüğü taktı parmağına öfkeyle. Kendisinin de
o meşhur kavgada dediği gibi “Köpek gibi pişman.” ama artık ortada sadece
aileler yok. Bir çocuk var. Senaristimizin satır arasında bize selam yolladığı
İngiltere’de yaşananlardan miras bir çocuk ki umarım ilk bölümde Naz’ın
odasından çıkan arkadaşındır. Hamilelik olayının başından beri Mete’nin
İncila’dan sonra Naz’a dokunamadığını söylediğini yazdık durduk. Demek duyulmuş
serzenişimiz. Hala bu çocuk mevzusunun, her ne kadar Mete’nin
kader döngüsünü kırmak derdiyle yazıldığını bilsek de, Mete karakterini
sıkıntıya soktuğunu düşünüyorum. Zarar veriyor ona. Sürekli yardıma hazır bir rakip varken özellikle. Naz’a söyletilse de bizzat Mete’nin İncila’ya
ona âşık olduğu andan beri Naz’a dokunmadığını söylemesi gerektiğini
düşünüyorum mesela. Bir de yavaş yavaş Naz’ın Mete tarafından sevilmediğine ikna
olması gerekiyor ki buna dair sinyaller Kadir üzerinden verilmeye başlanmış olsa da yeterli değil. Mete’nin
her an gözünün sevdiği kadının üzerinde olması, Naz’a katlanma çabası ve
sonunda babası ile yüzleşecek olması karakteri açısından dönüştürücü. Aslında
ilk bölümden bu yana Mete’nin aşkla büyümesine şahit oluyoruz bu da bir gerçek. Çapkın ve
hovarda Mete’nin sorumluluk alma çabasına hem çocuğuna hem sevdiğine sahip
çıkmaya çalışmasına, bunları yaparken çektiği acıya şahit oluyoruz. Yaptığı her
hatanın bedelini çok sert ödüyor Mete. Bir süre daha ödeyecek gibi. Ne yapalım acı büyütüyor insanı.
"-Korumuyorum Mete, korumuyorum. Ben sabahtan akşama kadar onunla muhabbet etsem ne olur? Gözümde, gönlümde sen olduğun sürece."
Diğer taraftan İncila-Mete
aşkında da yeni bir dönemin başladığını söylemek sanırım yanlış olmaz. Tutkudan
kavgaya oradan arkadaşlığa sonra sevgili olmaya geçen Mete ve İncila ağır ağır
sevdaya evriliyor. Zaten birini sevmek çok boyutlu bir sevme hali değil midir? Peki Sevda…
Hamiş; Sevda, sevmek kökünden gelmez.
Sevda köken olarak Arapça bir sözcüktür. Tek başına köktür yani. Bu kökün anlamı da güçlü sevgi, güçlü aşktır. Köklendikçe köklenen aşk. Gözden kalbe oradan ruha işleyen aşk. Doğu’nun
anlatı geleneğinde sevdalandığında artık başkasına yer kalmaz kalbinde. Öncesi
ve sonrası kalmaz. Sevda çekmek, kavuşmayı beklerken çekilen acıdır. Sessizdir
bu acı dünyaya ama bir o kadar çığlık çığlığa bağırır insan kendi yüreğine.
Yürek sadece bir kez sevdalanır. O da kendi tamamlayıcısına denk gelirse. Ona
denk geldikten sonra daha azına razı olamaz. Çünkü kendi iç mezarından
çıkmıştır artık ruh. Başkasına koşamaz, başkası ile olamaz. Başkası çürütür o
ruhu. Çünkü bilir ki o şey, o tamamlanma hali sadece O’nunla olabilir. Ölümde
de yaşamda da birlikteliktir. Sevda olağandışıdır. Erişilmez olandır. Herhangi
biri olamaz. Yalnızca O’dur.
"-Ben üçüncü bir yol bulacağım.
-Biliyorum."
İncila bu duygunun ustası hikâyede,
Mete ise çırağı. Öğreniyor Mete. İmkansıza düşe düşe öğreniyor. İncila'nın hayalden seken gerçeğe bakışındaki nahifliğe baka baka öğreniyor Mete sevdaya düşmeyi. Birbirleri için “enlerin eni” onlar. Bu nedenle Mete ve İncila
için başka bir ihtimal yok. İncila, Mete olmadan da Mete’yi sevmeyi bilmiş.
Onun başına gelenleri kabullenmesi bundan. Bekliyor İncila, o bulmak istediği
üçüncü yolu bulmasını. Ne zaman demeden, neden demeden, suçlamadan bekliyor
İncila. Çocukluğundan beri boğuluşuna şahit olduğu Mete’nin ruhuna yük
getirmemek için onu dinliyor. Sadece dinliyor İncila ve seviyor. Bakışıyla,
kalbiyle seviyor. Mete de öğreniyor. Kendisinde olanın karşılığını duyduğu
andan beri daha da derine dalıyor sevdasında. Kadir’e sarıldı diye vazgeçmiyor
İncila’dan mesela artık. Kıskanıyor ama kendisini artık o duyguya teslim
etmiyor Mete. Biliyor kalbinin aynasını. Tıpkı İncila’nın aynasında yansıyan
kendi görüntüsü gibi. İncila Mete, Mete İncila. Birbirlerinin yansıması onlar. Yaraları
aynı, şifaları da aynı. Naz’ın kıskançlıkla bastığı ele Mete’nin önce merhem
sürmesi ardından öperek şifalaması bundan.
Oğullar babalarıyla savaşmadan
büyümez. Oğullar babalarını öldürmeden iktidar olamaz. Bu ölüm semboliktir ama
büyümek için bir erkeğin bunu yapması gerekir. O baba hiç olmamışsa hele savaş
daha derin olacaktır. Kaybolmuş bir çocukluğun hesabı illa ki sorulacaktır.
Mete’in önünde yaşayacağı iki iktidar savaşı var kendi “beni” için. İlki bölüm
sonu tam karşısında kaldı. Sevdiği kadını tehdit eden babasına savaş bıçağını
çekecektir. Sonra… Sonra Ziya Dede. Mete bu iki savaştan galip çıktığında artık
önünde kimsenin durabileceğini sanmıyorum. Pekiii, İncila savaşı? Asıl meydan
savaşının olacağı alan İncila. Mete onun kalbini aldı bile. İncila’yı
kaybetmenin kıyısına dahi gelse Mete karşısında kimse duramayacaktır. Naz bile.
Hatta iki aile bile.
Son demde; hala bıçak sırtı
ilerliyoruz. Metila aşkımızda netiz ama
karşı cepheye dair hala bir hamlemiz yok. Bebekten şüphelendik gibi oldu ama
sonra dağıldık. Naz’ın şiddet eğilimini çabuk atlattık ki bence orası
kaşınmalı. Kadir İncila’ya bu mesafede kalmalı ve asla yaklaşmamalı. Naz ve
Kadir arasındaki aks bence gelişebilir zira sevgisiz birliktelikler kişilerin
ihtiyacı olan ilgiyi asla sağmaz. Naz Kadir’le Mete’nin sevgisizliğini görüp
ona yönelebilir. Kaldı ki Naz’ın meydan savaşı ya İncila’yla ya da İncila için.
O halde İncila’ya âşık olan Kadir neden Naz’ın hedefi olmasın ki? Mete’nin
artık bazı noktalarda öne çıkıp kendisini göstermesi gerektiğini düşünüyorum.
Hayat sorumluluğu alabileceğini görelim. İncila’nın okul mevzusunu o gündeme
getirmeli ve kız o tımarhaneden çıkmalı. Kendi hayatına yönelik bir şeyler
yapmalı ki bu Naz’la gerilimi de artırır. Mete ve İncila’nın aşkla harmanlanmış
dostluğunu da seviyorum. Ama aşka dair bazı dokunuşlara ihtiyaç var. Yapılmak
isteneni anlamakla beraber o dokunulamayan ama en derinde yaşanan sevdayı
görmemiz gerek. Elimizde harika iki oyuncu var. Sınırlar zorlanabilir. O duygu
en yüksekten verilebilir. Aşk ne de olsa yüksek bir duygu.