26 Eylül 2020 Cumartesi

YANGIN MAVİSİ AŞK- EFYAM

-Kalmak istiyorum, gitmek zorundayım. -Git o zaman! -Gerçekten mi? Gerçekten umurunda değil öyle mi? -Cevap ver! (Bağırır) -Bağırma bana! (O da bağırır) -Bağırmıyorum! (Bağırmaya devam eder.) Aşkta asaleti önemseyen bloğumuzun yeni misafiri EfYam kod adlı Efsun ve Yamaç. Adamlar kaçıncı sezona girdi yeni mi aklınıza geldi Çukur yazmak diyecek sevgili okura notumuzdur: Çukur’u değil EfYam’ı yazma çabasıdır okuduğunuz. Yoksa Çukur meraklısı için kendine özgü evreninde yol almaya devam etsin biz iki haftada bir, 10 dakikalık süreye sığıştırılan hikâye içre hikâyeye dönüşmüş aşk masalının peşindeyiz. Bizim bakış açımızda bir aşk hikayesinin en önemli dinamiğidir kadın. Durduğu yerle, bakış açısıyla, aşkına sahip çıkışıyla mağrur, âşık olduğu adama boyun eğmeyen tavrıyla güçlü kadın severiz. Büyülü kadın severiz. Biz Efsun’lu , masal dünyasından fırlamış kadın karakterleri ise daha da çok severiz. Öyle ki oynayanı da Damla Sönmez gibi bir bakışına onlarca mana sığdıran biri olunca o kadının hikayesini kovalamaya bile başlarız. Efsun, hoş geldin bloğumuza.
Mevzu aşksa kuşkusuz sadece kadın değildir bir hikâyeyi aşk yapan. Ne demişler kadın sevdayı yüreğe koyan, erkek bu sevdayı sırtlayan. Aşkı sırtlamak halden hale geçmeyi göze almak. Haddeden geçmeye razı olmak. İncelmek, incelirken kopmamak için dayanmak. Acıyla yoğrulmak. Şimdi geriye dönerek bakalım hikâyenin başkahramanı Yamaç’a. Çukur’u babasından miras alan, sonra o Çukur’dan aforoz edilen Yamaç. Her şeyi olmasından korktuğu Çukur’un şimdi hiçbir şeyi olmasından çekinen Yamaç. Herkesi korumaya çalışan, savaşan, zeki ve kendinden emin Yamaç. Giderek büyüyen ve genişleyen düşman profilinde kendisi de büyüyen ama baştan beri saf sevgiye toslayan Yamaç. Hatalarında vazgeçilen tarafta olmaya alışkın artık bu konudaki yaralarını dağlamaya da kendince gönüllü Yamaç. Neyse Çukur’la ilişkisi ona kalsın biz aşkın karşısındaki Yamaç’a bakalım. Sena vardı önce. Sena’ya âşık oldu mu ki Yamaç? Sevilmenin ve karşılığınca sevmenin huzurunda mıydı yoksa? Mesela Yamaç Sena’nın kendisinden vazgeçmesinden korktu mu ki? Sena’nın karşısında ona hiç yetemediğini hissetti mi acaba? Sena onun için hiç merak unsuru oldu mu? Bu soruların cevabı bence yok. Ama sevdi mi Sena’yı? Sevdi. En saf yerinden görerek sevdi Sena’yı. Kimsesizliğinden tanıyarak sevdi. Yaralarından sevdi. Bu tartışmaya açık bile değil. Belki yaşasa Sena’yı hep severdi. Ama Sena öldü. Deniz kızıydı. Suyun içinde sonsuz oldu. Yamaç için yaşadığı kayıplardan sonra kendi anılarından, zihninden, bilhassa kendinden kaçmaktı delilik. Delilik içinde salınırken karşısına çıktı Nehir. Kimlik ve kişilik anlamında benim için bir şey ifade etmiyor Nehir. Zira ona bakınca, delilik denen kaçma halinde kendisine güvenli alan yaratmaya çalışan ama bunu yaparken etrafına karşı kullanan , manipüle etme çabasının en sakil halini görüyorum. Zaten Yamaç kendi Yamaç’lığını kaybettiği bir zaman dilimi olmasa onun manipülasyonuna takılmayacaktı asla. Sonrasında kendi özüne dönse de genç adam, o manipülasyonun yarattığı sonuçlardan dönülebilecek noktayı çoktan geçmiş, almak istemediği sorumluluklarla yine geçmişinden kaynaklı sorunsallarla düğümlenmiş buldu kendini. Peki ya Efsun?
Yamaç Efsun’u ilk bir fotoğrafta gördü. Düşmanı olan Efsun’u gördü ve sordu: -Kadın kim? Parantez. Horzum Bey sever bu toprakların hikayelerini. Özellikle halk hikayelerini. Mesela karakterini yakar cayır cayır. Kerem gibi yanan esas oğlan imkansızlığın içinde debelendikçe batar o aşkın içine. Ne tesadüf orda da vardır histerik ve kendi boğazına bıçak dayayan bir kara çalı. Neyse. Metaforik bir andır Yamaç’ın Efsun’un resmine derin derin bakan merakı. Aşk merakla başlar çünkü. Çoğu halk hikayesinde ise esas oğlanlar kızların resmine âşık olur öncelikle. Sonra yolları aşıp onları bulmaya çalışırlar. Hatta çoğu zaman o kız ya bir Kayzer kızıdır ya da bir Yahudi zenginin. Kızda aşka karşılık bulur ama illaki aralarında imkânsızlık vardır. Kara çalılar ikisine izin vermez. Bu kimi zaman kıza aşık biridir kimi zaman oğlana sevdalı biri. Aşk ise ikisi arasında yaşanamadıkça büyür. Yanlış anlamalar kaçıp kovalamacaya dönüşür. Acılar çekilir. Esas oğlan en zor sınavlardan geçer. Yolları aşar. Kızı kaçırırlar, o kovalar bulur. Kızı başkası ile evlendirmeye çalışırlar oğlan kızı yeniden bulur. Kız vazgeçer. Bu döngü sonunda kavuşarak, ama mezarda ama hayatta, son bulur. Halk hikayesi terminolojisi kısa özetten sonra dönelim Efsun Yamaç’a. Yamaç, Efsun’la ilk karşılaşmasında yaralandı. Elinde tabanca peşinden koşan Efsun’un ayaklarının dibine yığıldı kaldı. Bunun ilk ve son yığılması olmayacağını kimse tahmin edemezdi. Oysa Yamaç o ayaklara bir defa bir defa daha kendi isteğiyle yığılacaktı. Bir parça şefkat almak umuduyla, huzura ihtiyacıyla hatta aşkla. Bilemezdi. Düşmanı olarak en büyük imkansızlıkla fotoğraftan fırlamış genç kadına baktığında ilk söylediği şey “muhteşem” oldu.
Bizzat kendi babaannesinin açtığı bıçak yarasına şifa olan Efsun Yamaç’ın daha büyük bir sorununa ,uykusuzluğuna da, çare oluverdi. Neden? Uyumak huzurdur. Zihin sadece uyuyarak sağaltılabilir. Efsun bıçakla açılan yaraya şifa olan o büyülü elleriyle Yamaç’ın huzursuzluğunu da sakinleştirdi. Ona bir liman verdi. Yamaç ise o andan sonra dirençli bir yaklaşımla düşmanına yaklaşmaya başladı. Yamaç ısrarla Efsun’u düşman safında görmeye çalışsa da içten içe o safta durmasından duyduğu rahatsızlığı da gördük biz. Efsun ise anlamaya çalışan, aşka direnmeye gayret etse de içindeki duygunun da peşinden gitme cesareti olan tavrıyla yavaş yavaş alanını açtı. Efsun şifacıydı tıpkı bir şaman gibi. Aynı zamanda bir hikayeci. Şehrazad gibi. Acımasız Şehriyar’ı masal anlata anlata kendisine aşık eden Şehrazad gibi. Kuşkusuz Yamaç acımasız değil? Kendisine ve sevdiklerine zarar verilmediği sürece. O noktada Yamaç da acımasız hale gelebilirdi. Geldi. Peki Şehriyar kimdi? Şehriyar şehrin hakimidir. Şehriyar yerin ve göğün bilgeliğine sahiptir. O uzamdır. Yer onundur. Dünya onundur. Gerçek onundur. Şehrazad ise bir varmış bir yokmuş boyutunun bilge kadınıdır. Her dili, her zamanı bilir, yaşar. Onun için zaman , mekân yoktur. Zaman değişir. O bir dil cambazıdır. O şehrin özgür kadınıdır. O zamanın dilini değiştirir. Tıpkı Yamaç için anın dilini değiştirebilen Efsun gibi. Kendi gerçekliğinden kaçma çabasındaki Yamaç için zamanın dilini bir varmış bir yokmuşa çeviren, masallarıyla geleceğe giden ama bunu yaparken geçmişten gelen bir anlatıcı Efsun Kent. Zaten boşuna değil Efsun’un kent oluşu. G. Horzum’un anlatıcısı tam da bu nedenle zamanı büken Efsun zaten. Tam da bu yüzden imkânsız sarmalı etraflarını sararken ikilinin arasında zamana, mekâna sığmayan karşı konulamaz bir duygu gelişmeye başlaması. Yamaç’ın Efsun’un elini tutmasıyla başlayan ama çok önce bir resimden bıçak yarasına ardından karşılıklı çekilmiş tabancalara yol alan ama yine tam o noktada Efsun’un anlatıcı bilgeliğine teslim olan bir aşk. Muhteşemden , olağanüstüye evrilen Efsun- Yamaç aşkı. Birbirlerine karşı duydukları merakla silahların konuştuğu bir dünyada en saf yerinden ama en tutkulu halleri bir arada yaşayan aşk. Ölüm yaşamı merak eder, der Şehrazad. Şehriyar ölümdür, Şehrazad yaşam. Her masalla Şehrazad’a merakı artan Şehriyar. Her masalla Efsun’a savrulan Yamaç. Her yaralandığında Efsun’un şifasında sığınan Yamaç. Önce bıçak, sonra silah, sonra Çukur. Onu kimin iyileştireceğini biliyor Yamaç. Yara nerede olursa olsun. Diğer taraftan Yamaç’tan yansıyan Efsun’a seken bir başka şey var ki o da kıskançlık. Efsun’da doğal kabul halinde olan, hissedilse bile karşı taraf kaşımadığı taktirde asla su yüzüne çıkmayan bir duygu kıskançlık. Efsun aşkına rağmen âşık olduğu adamın huzuru için gidebilme cesaretinde bir kadın. Çünkü o şehrin en özgür kadını. O, zamanlar ötesinde. Efsun bilge. Biliyor. Kendini biliyor, etki alanını biliyor, aşkını biliyor. Anlatmasına, ispatlamasına ihtiyacı yok. O Yamaç’a aşkıyla Yamaç’sız yaşar. Söylendiği gibi ölmez yani. Çünkü o var. Efsun olarak var. Yamaç onun kendine kattığı. Yamaç onun kendinden saydığı. Bu kendini bir adamla var etme çabasıyla, kendi yokluğunu o adamın varlığıyla var etme çabasıyla yan yana dahi konamaz. Kendi varlığını ortaya koyamayandır yok olmaya mahkum olan yoksa özgül ağırlığı bana göre Çukur’un toplamından fazla olan Efsun zamandan zamana atlayarak yaşamaya devam eder. Ha aynı Efsun olmaz ama Efsun’luğundan da bir şey kaybetmez.
Yamaç’a gelince zamanın ötesine geçme deliliğini kontrol edemeyen , Çukur’un zamanına ve algılarına hapis kalmış ruhunda Efsun kocaman bir sonsuzluk. Önceden yaşadığı hiçbir şeyle eş değil Efsun’a hissettiği. Onu merak etmek, onu kıskanmak, onun kendisini seçmeyeceğinden emin olmak Yamaç’ın sorunsallar yumağı. Onun tarafından sevilme isteği, ondan gelecek minicik bir şefkate dair beklentisi ile Yamaç, Efsun’un istediği an istediğini alabilme gücü karşısında şaşkın aslında. Kendisinin etrafında her an onun hayatını kurtarmak için hazır bekleyen Efsun , Yamaç’ın karşısında dururken öyle mağrur ki, Yamaç sevdiği gibi sevilebileceğinden asla emin değil. Girişte yazdığımız diyalog tam da bu. “Kalmak istiyorum, gitmek zorundayım.” Yamaç’ın beklediği cevap belki gitme, belki seni anlıyorum, belki haklısın, belki sadece bu gece kal o zaman… Uzar gider. Ama asla “Git , o zaman” değil. Efsun git diyebilen bir kadın. Defalarca “Git Yamaç” dedi. Yamaç o eve gizli saklı girerken gece yarıları, kendisine git denirken Erdenetlerin ellerini kollarını sallayarak içeri girmesine içerlemesi bundan belki. O şehrin sahibi olma çabasındayken, şehrin efendisi olanların o şehrin en özgür kadınına talip olmasının yarasını unutmayışı bundan. Şimdi ne olacak? G. Horzum aşk hikayelerini güzel kurup sonra canına okumakta başarılı biri. Dilerim kurduğu masalsı anlatıyı Çukur’un karanlığına yollamaz. Çünkü Yamaç’ın dönüşüm yolculuğunda şehrin sahibi olmak gibi bir misyon varsa , yanında duracak kadının da o şehrin en özgür kadını olması gerekir. Yamaç’a zamanın ötesine geçmenin huzurunu veren Efsun’un , yaptığı her şeyle bilinerek, Yamaç’ın tam da yanında durması gerekir. Hatta Yamaç’ın sıkı sıkı tuttuğu elin şifacısı , aşkı Efsun olması gerekir. Çünkü Yamaç ilk kez kendisiyle eş güçte ve kendisinden asla korkmayan bir kadınla karşı karşıya. Denge. Ölüm yaşama, yaşam ölüme aşıktır. Çünkü biri olmadan diğeri anlamsızlaşır. Yamaç şehri istiyor. Şehir zaten Efsun Kent’in ta kendisi. Efsun Kent o şehrin en özgür kadını. Hamiş: Damla Sönmez ve Aras Bulut İynemli’yi iki saat izlerim. Hiç itirazsız. İki haftada bir on dakika yetmiyor. Umarım ikisi sadece ikisine odaklanan bir filmde oynarlar. İnanılmaz bir paslaşmaları var. Yetkililere duyrulur. /UmayMasal