20 Eylül 2023 Çarşamba

Sadece Aşk ve Ölüm

 “Aysel git başımdan ben sana göre değilim

Ölümüm birden olacak biliyorum

Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim

Aysel git başımdan istemiyorum.

Sevdiğim anda sen üzülürsün

Sonbahar uğultusu duymamışsın ki

İçinden bir gemi kalkıp gitmemiş

Uzak yalnızlık limanlarına

Aykırı bir yolcuyum dünya geniş

Bir kulak çınlıyor içimdeki

Sakın başka bir şey getirme aklıma

Aysel git başımdan ben sana göre değilim

Ölümüm birden olacak seziyorum

Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim

Aysel git başımdan seni seviyorum.” – Attila İlhan

Merhaba sevgili okur. Yine ve yeniden “Bambaşka Biri” yorumunda birlikte yol alamaya var mısınız? Geçtiğimiz hafta Kenan-Doğan aksında bir katil ve televizyoncu kimliğinin çatışma başlangıcını, bir cinayeti ve bu cinayeti çözmeye çalışan aile defolu Savcı Leyla’nın hikayesiyle tanışmıştık. Bu hafta hızla olayların merkezine doğru ilerledik hikâyede. Tempo azalmadı tam tersine arttı. Aslında hikâyeyi iki farklı yerden ele almak gerekiyor galiba. Kaçıp kovalama tematiğinde Leyla-Doğan ve Kenan, aşk tematiğinde Leyla-Kenan ve Doğan. İlk akstan başlayalım.

Bu hafta Doğan’ı yakından tanırken başından geçen travmayla da yüzleştik. Ben başta Doğan’ın istismara uğramış olabileceğini, bu nedenle de çoklu kişilik bozukluğu ile bu travmayla başa çıkmanın yolunu bulduğunu düşünmüştüm. Bu teori kenarda hala dursun ama anladık ki Doğan yetimhanede ciddi bir tehlike atlatmış. Yetimhane, sebebi hala bizimle paylaşılmamakla birlikte, birileri tarafından yakılmış. Doğan da buna şahit olmuş. Sonrasında da yetimhanede arkadaşlarının yanarak ölümüne şahit olmuş. Ki gördük ki özellikle Zeynep’in ölümü Doğan açısından en travmatik olay. İdris’le tanışıklıklarının ve ikisi arasındaki bağın sebebinin de bu yangın olduğunu da anladık. İkili bu kez yangından sorumlu hademeyi kaçırarak cezalandırma yoluna gitti ki hademe ölmese bile Doğan’ın seri katile dönüşmesi yolundaki taşlar da döşenmiş oldu. Doğan yıllardır sağlanamayan ve zaman aşımına uğramış gözüken yangının intikamını hayatının merkezi yapmış durumda. İntikam, öfke, acı, sevgisizlik sarmalında sıkışıp kalmış biri Doğan. Geçen hafta yazıda bahsettiğim ve beklediğim gibi Doğan’ın en büyük nefreti Kenan’a. Sebebi de yaşadıkları bütün acıyı, travmayı yüklenen taraf Doğan’ken Kenan’ın hiçbir şeyi hatırlamaması, sevgi ile çevrelenmesi, hayatını Doğan’a göre kusursuz yaşaması. Diğer taraftan ortak kullanılan bedenin Kenan’a değil kendisine ait olduğu iddiasında olan Doğan’ın elini güçlendiren en önemli şeyse kuşkusuz, istediği an Kenan’ı baskılayabilmesi. Kenan’a kalansa sadece derin hafıza boşlukları. Burada parantez. Geçtiğimiz hafta Kenan ve Doğan geçişini aynı aksta görmek istediğimi söylemiştim. Bu hafta Kenan’ın yolladığı manifestoyu asla okumayacağını anlayan Doğan’ın anında Kenan’ı baskılayıp ardından Kenan gibi davranarak çıkıp manifestoyu okuduğu sahne cidden çok iyiydi. Burada Burak Deniz’in oyunculuğunun çok başarılı olduğunu da eklemem gerekiyor. Ama hala beden kavgaları bekliyorum. Kaldı ki yaptığı hamle ile Kenan’ın kendisini fark etmesi konusunda riski alan Doğan’ın bu kavgayı çok yakın zamanda yapacakları çok açık. Manifesto içeriğini düşündüğümüzde Doğan’ın topluma, adalet kavramına ve dolayısıyla var olan sisteme de karşı tutum içinde olduğu da açık. Bunun için kendince de haklı sebepleri var. Bu noktada küçük bir parantez daha. Dizinin ilk hafta madencilere, tacizlere yönelik verdiği mesajlara ek olarak Doğan’ın manifestosunun alt metninde olan toplumsal eşitsizliklere artı adalet kavramına yönelik eleştirilerin dokunduğu yerleri sevdim. Kapat parantezi. Geçen hafta Doğan’ı kıskandığını söyleyen Kenan’ın Doğan’ın içinden çıkan başka bir kimlik olduğunu öğrendiğinde yaşayacağı kırılma Doğan’ın söylediği gibi ev sahibi Kenan’ın içinden başka başka kimlikleri mi çıkartacak yoksa Doğan’ı baskılama yoluna bu kez bir yetişkin olarak mı gidecek? Katil olma fikriyle nasıl başa çıkacak? Bunlar sorular. Bir de Leyla kısmı var tabi. İşin duygusal boyutuna birazdan bakacağız ama özellikle Savcı Leyla ile Kenan’ın yakınlığını salaklık olarak gören Doğan’ın Kenan’la arasındaki mücadelede Leyla’yı nereye konumlandıracağı da önemli.  Doğan'ın yaşadığı acının içinde Leyla'yı koyacağı yer çok çok önemli.

Şimdi diğer aksa yani aşkla da harmanlanan Leyla- Kenan ve Doğan hattına bakalım. Kenan Leyla’nın aile sorunlarına şahit oldu bu hafta. Onun kırılmış, ötelenmiş çocukluk hikayesiyle tanıştı. Belki kendi hikayesine paralel bir kaybolmuşlukla tanıştı Leyla'nın gözlerinde. Bir de Attila İlhan hayranlığıyla tabi. Girişte de kullandığım şiirin ilk kısmını okudu Leyla’ya. Aysel yerine Leyla’yı kullanarak hem de. Leyla'ya dair kalbine biriktiriyor Kenan. Oyuncaklarını biriktirdiği çocuklar gibi. Leyla’ya aşkı hızlı ilerliyor gibi Kenan’ın. Bunda Leyla’nın gizeminin yanında Kenan’ın bilinçaltındaki Doğan’ın da etkisi olduğunu düşünüyorum bazen. Aşk meraktan beslenir. Bu aşkta merak kavramının altı da kalın kalın çiziliyor zaten. İkisi açısından da sırların olduğu bir duygusal yakınlığa sürükleniyorlar. Leyla’nın babasının Doğan’ın en büyük travmasındaki yerini tam bilmiyor olsak da babanın yaşadığı vicdan azabından anlaşılan ciddi bir pay sahibi olduğu. Bunu Doğan bilmiyorsa dahi kısa zaman sonra bileceği aşikâr. Leyla’nın Kenan’la ilişkisinin Kenan’ın çabasıyla ilerleyeceği de ortada. Genç kadının temel sorunu sevgide koşulsuz kabul zaten. Ailesi Leyla’yı abisi konusunda gösterdiği doğrucu Davut tavrı nedeniyle keskin bir şekilde dışlıyor. Baba dışında bu tavır, şiddeti farklı da olsa net. Babasının da Leyla’ya kızmaması belki de yaşadığı suçluluğun kefareti olarak görmesi kızını. Öyle ya onlar bir suç işledi ve onun en sevdiği de suç işleyenleri cezalandırıyor bir nevi. Oğlu da bu bedellerden biri. Kenan’ın “Neden bu işi yapıyorsun Leyla?” sorusunun cevabı bu noktada önemli. “Birisinin bunu yapması lazım.” Aşka geri dönersek Kenan’ın Leyla’nın acısını görmesinin ikisini yakınlaştıracağı ortada ama arada duran gölge yani Doğan’ın yaptığı son hamle bu yakınlaşmanın zamanını uzatabilir. Doğan’ın Kenan’ın salaklığı olarak yorumladığı aşka dönüşmeye başlayan hoşlanmada taraf haline gelmesi kaçınılmaz. Zeynep’e rağmen Doğan, Leyla’ya intikam için kullanmak dışında duygu besleyecek gibi. Son sahnedeki gülüş manidar. Peki Leyla? Onun ilgi alanı daha çok Kenan gibi ama Leyla’nın Doğan’la henüz tanışmamış ya da şöyle ifade edeyim tanışsa da onun Doğan olduğunu bilmemesi, öğrendiğinde ne yapacağı sorusunu da sorduruyor?  Muhtemelen âşık olacağı Kenan’ı Doğan’dan kurtarabilecek mi? Asıl evci olduğu iddiasındaki Doğan’la nasıl bir ilişki biçimi geliştirecek? Peki ya kişilik sayısı ikide sınırlı kalmazsa? Ortaya çıkması muhtemel bu kimlik veya kimliklerle Leyla ne yapacak? Göreceğiz. Ama kendi adıma bu tip bir durumun Leyla açısından merkezi bir sorun olabilmesi için aşkın Leyla tarafında da büyümesi gerekiyor. Pekiii…


Şimdi gelelim Masalistan bakışına. Adını meşhur hikâye Leyla ile Mecnun’dan alan Savcı Leyla’nın aşkı, adıyla müsemma Leyla’ya dönüşür mü? Kızımız son derece ciddi ve mantıklı bir kimlikle kendisini sınırlamışken, o sınırlar bir delinin peşinde flulaşır mı?  Adaleti kendi algılarıyla ve yaşanmışlıklarıyla sağlamaya çalışan Kenan-Doğan’ın aşk döngüsünde iyi, aydınlık ve güzel Kenan’la; kötü, karanlık ve çirkin Doğan’ın aynı ruhun parçaları olduğunu öğrenen Leyla adanmışlıkla sevmeye devam edebilir mi? Leyla, Leyla’ysa bunu yapacaktır. Hatta Kenan-Doğan babasını öldürse bile bunu yapabilme olasılığı çok yüksek. Koşulsuz sevmek. Ana mottosu koşulsuzluk ve merak olan bir aşk büyümekten başka yol bulamayacaktır. Şiirin de dediği gibi Kenan’ı sevdiği anda üzülecek olsa da Leyla; ölümünün birden olması kuvvetle muhtemel olsa da Kenan’ın değişimlerinde belki her kimliğinde Leyla ile yeni bir ilişki mottosu yaşayacak olsa da sevecek mi Leyla? Diğer taraftan adalete inancıyla babası ve sevdiği adam tarafından çevrelenecek Leyla’nın travmasının da Kenan-Doğan’dan eksik kalmayacağı net. Firavun’un yanında büyüyen Musa gibi adaleti arayan, adaleti sağlamaya çalışan Leyla’nın kardeşi ile yaşayacağı hesaplaşmanın sertliği de o acıya acı katacak. Unutmayalım Musa yanında büyüdüğü firavunla değil kardeşi gibi büyüdüğü firavunla kapıştı. Sembollerden giderken açıkça Atilla İlhan’ı aşkın diline yerleştiren senaristin Kenan’ın odasında hatta mutfağında asılı duran tabloya bakmadan olmaz. Tabloda sisli bir griliğe dağın tepesinden bakan bir adam var. Adamın yüzü yok. Sadece sureti var. Elimizde bedeni olan ama karanlığı şimdilik Doğan, aydınlığı şimdilik Kenan var. Koca bir sise, o sisin içindeki şehre, kendi içindeki şehrin karanlığına bakan bir ruh o. Bir taraftan kendisini adaletin savaşçısı olarak görüyor. O adalet kendi adaleti olsa da.           

Son demde; bu bölüm Leyla’ya daha da asılan Hande Erçel’i özellikle ağabeyi ile olan hesaplaşması ve sonrasındaki kırgın, dışlanmış duygusuyla Yasemin’le dertleşmesinde beğendim. Zaten Burak Deniz’le sahnelerinde seviyorum. Burak Deniz problematik kimliği oynamak için yaratılmış gibi. Kenan-Doğan aksındaki farkı öyle kuruyor ki cidden iyi diyor insan. Diğer oyuncular Menderes Samancılar ve Cem Davran iki uçtaki baba figürleri olarak müthiş. Çatışmalarını izlemek keyifli olacak.

Son söz ise ; sadece aşk ve ölüm her şeyi değiştirir.

Haftaya buluşmak dileğiyle…

                                                                                                                                                                                                                                                                                                           UmayMasal 





17 Eylül 2023 Pazar

İKİ YABANCI

 “Bir ben var benden içeri.”  "Bambaşka Biri" dizisini ikinci fragmanında kullanılan, geçen pazartesi izlerken benim de aklıma gelen Yunus Emre’nin sözü. Uzun zaman oldu sevgili okur. Hikâyenin peşinde koşma derdi bizimki. Daha önce de ya hikâyenin kendisinden ya da içinde bir yerinde hikâye içre hikayesinden etkilenerek blogumuza misafir ettik anlatıları. Uzun zamandır da yazmadık. Sebebi kalbimizi çalan bir anlatımla karşılaşmamamız veya bir yerinden gönül bağı kursak da sonradan o bağın elimizde bırakılmasıydı. Neyse sebeb-i girizgâh dizimiz ilk cümleden de anladığınız üzere “Bambaşka Biri”. Hikâye çoklu kişilik bozukluğu olan Kenan ve onun diğer kimliği Doğan arasındaki çatışma üzerine kurulu. Yani kahramanımız da anti kahramanımız da aynı kişi. Bu bağlamda cidden izlenesi. Diğer taraftan yıllar önce blogumuzda misafir ettiğimiz bir çiftin başrolde olması da bizim için çok güzel. Hande Erçel ve Burak Deniz’i  Hayat ve Murat olarak mutlu sonsuzluğa uğurladıktan sonra bu kez Kenan ve Leyla olarak izlemek de bonusu olunca yazmak elzem oldu. Yol uzun olacak gibi. Bizim eşlikçiliğimize gelince hikâye saçmalamadığı müddetçe burada olmaya çalışacağız. Şimdi eğer istersen peşime takıl birlikte bölüme bakalım.

İlk bölüm biraz karakterleri tanıtma, onların birbirine bağlanması ve biraz da olay düğümlerinin keskin şekilde atılmasıyla başladı. Önce Savcı Leyla ile tanıştık. Üç yıllık Doğu görevi sonrası İstanbul’a gelen Leyla’nın ailesiyle arasının çok da iyi olmadığını öğrendik. Öyle ki döndüğünü onlara haber dahi vermemişti Leyla. En yakın arkadaşıyla kahvaltı etmek isterken başsavcının onu çağırmasıyla masadan kalkan Leyla’nın mesleğiyle arasındaki bağın gücüne bölüm boyunca şahit olmaya da burada başladık. Bölümün ilerleyen kısmında Kenan’la ilk karşılaştığı yer olan restorandaki adamlara yaklaşımı, işlenen cinayette başsavcının oğlu olmasına rağmen Kenan’ı sorguya alışı ve kuşkusuz kendi ağabeyinin işlediği suça bakış açısındaki netlik Leyla’nın savcı kimliğinin adalet anlayışının yansıması olarak çok baskın olduğu. Başsavcının ona “Gerekirse babanı bile tanımayacaksın.” demesi de hem savcının hem Leyla’nın önüne konacak sınavlar açısından kehanet gibi. Burada minik bir parantez. Cem Davran’ın ilk bölümden muazzam bir başsavcı ve baba kimliği çıkardığını not düşmek isterim. Ben çok beğendim. Açılmaya elverişli bir kimlik. Yoruma devam. Kenan’la ve dolayısıyla Doğan’la yaşanacak çapraşık durum Leyla’yı da başsavcıyı da seçimlerle karşı karşıya bırakacak bu net. Lakin Leyla öncesinde ailesine dair elinde kalan tek kişi olan babası ile sınanacak gibi duruyor. Bu onun adalet algısını nereye götürecek göreceğiz ama bence daha çok kimliğinde ciddi bir kırılma yaşayacak gibi duruyor. Özellikle ilk cinayet, Hamdi Atılbay, sonrası ortaya çıkan tecavüz skandalı Leyla’nın babasına bağlandığında halihazırda kırılmış gözüken kız çocuğu kimliğinde derin bir kara delik açılacak. Babalar bizlerin köküdür. Leyla kökünü kaybedecek. Üstelik ağabeyini hapse göndermekten çekinmeyen Leyla’nın babasını da aynı yere göndermesi veya babasının öldürülmesine engel olamaması halinde ailesi ile kopma noktasına gelmiş ilişkisinin nerelere gideceği de karanlık bir tünel ki benim baktığım yerden ucunda aydınlık olmayan bir tünel.

Hikâyenin diğer tarafı aslında tam ortası Kenan’a gelirsek, öncelikle maden faciasındaki tavrı ile çok sevilen, önemsenen, talep gören, özgüvenli ve kendi adaletini basın üzerinden sağlamaya yatkın bir kimlik olduğunu söyleyebiliriz sanıyorum. Bu açıdan içindeki diğer kimliği Doğan’la benzeşiyor aslında. Doğan da kendi adaletini, kendi bildiği yerden sağlıyor. Bu da çoklu kişilik sorunu olsa da Kenan-Doğan’ın hukuksal adalete güvenmediğini ortaya koyuyor. İşte bu kesişimin ortasında duran kişi de o hukuksal adaleti temsil eden Leyla. Ne ilginç değil mi? Hangi kimliğinde olursa olsun senin adaleti sağlama şekline karşı çıkacak bir kadına âşık olmak… Derin bir iç çatışma. Kenan’ın babası da savcı dediğinizi duyar gibiyim. Babası Kenan’ı bağlar Doğan’ı değil. Unutmayalım Doğan daha önce de ortaya çıkmış ama o baba ve anne Doğan’ı terapilerle en derine yeniden gömmüşler. Onlar Doğan’ı değil Kenan’ı seçmiş. Kendi intikam yolunu çizen Doğan açısından öncelikli olmasalar da hikâyenin bir yerinde ceza kesilecekler arasında olabilir anne ve baba. Zira bölüm boyunca acaba Kenan Doğan’ı biliyor mu sorusu seyirciye sordurulsa da anladık ki Kenan Doğan’ı bilmiyor ama Doğan Kenan’ı biliyor. Bıçak ararken Kenan’ın şaşkınlığı bu sorunun en temiz cevabıydı sanıyorum. Bu durum bir süre sonra Doğan Kenan’ı yok etmeye çalışır mı sorusunu akla getiriyor. Cevap bana göre net. Evet. Şu an dahi onu derine gömen Kenan’a tepkili olan Doğan’ın Kenan’la aynı kadına âşık olduğunda yapabileceklerinin sınırı olmayacaktır. Evlatlık olan Kenan’ın muhtemelen yetimhanede yaşadığı istismarın sonunu olan Doğan’ın hayata dair motivasyonu kendi adaletini kendisi sağlamak üzerine. O bilincin en derininde yaşadıklarının acısını yüklenirken Kenan’ın unutmak denen konforda hayatına devam etmesi de Doğan’ın Kenan’a saldırması için neden. Leyla’dan etkilendiği her halinden belli olan Kenan’a darbe indirmek için yaklaşılacak ilk hedef Leyla. Bir taraftan Leyla’yı ilginç yapan diğer şey sanıyorum Kenan-Doğan’ın içte bir yerdeki yakalanma isteği. Unutmayalım. Bir sanatçıysanız ve eserinizden gurur duyuyorsanız onu anlayacak bir eleştirmenin övgüsü dünyaya bedeldir. Leyla adalet savaşçısı bir savcı. Suçluları içeri atıyor. Ağabeyini bile tanımıyor bunu yaparken. Adaleti sağladığını düşünen bir ruh başka kimin onayını ister ki?

Genel olarak bölümde kim katil, neden katil, kim, ne kadar Kenan’ın durumuna hâkim sorularının cevaplarını aldık. Sıradaki kurban da büyük ihtimalle Leyla’nın bulduğu fotoğraftaki diğer adam. Sonrası ise Leyla’nın babası. Ölür mü, yaşar mı göreceğiz ama eğer ölürse Leyla ile Kenan arasına bir de baba cenazesi girecek gibi duruyor. Peki aşk. Leyla-Kenan ve muhtemelen Doğan arasındaki üçgende merak duygusu üzerine kurulu bir aşk izleyeceğiz. Flaubert’in dediği gibi “Merak. Birine karşı, ansızın, bir merak duymaya başlarsınız, korkunç bir merak. Onu tanımak, onunla doğmak, dünyaya onunla yeniden gelmek tek amacınız haline gelir. Aşka en uza cümle, senden nefret ediyorum değil, artık bilmek istemiyorumdur.” Aşk bu hikâyede merakla büyüyecek büyük ustanın dediği gibi. Nefretle, öfkeyle, intikamla sarmalanabilir. Ama ne Leyla Kenan’a ne Kenan Leyla’ya bilmek istemiyorum diyebilecek gibi duruyor.  

Son olarak; dizinin renkleri, akışı ve çekilen görüntüleri çok sevdim. Yönetmenlik cidden başarılı. Oyunculuk anlamında Hande Erçel’in karaktere biraz daha asılması gerektiğini düşünüyorum ama ben HanBur kimyasını ALA’dan beri severim. Kim ne derse desin bence ikisinin kimya anlamında en iyi partnerleri birbirleri. Burak Deniz zaten iyi bir oyuncu. Kenan- Doğan aksını iyi yakalamış. Aynı sahnede birinden diğerine geçişini, iki karakterin bedendeki kavgasını görmek için sabırsızlanıyorum.

Merak edenlere, arı kutsal kitaplarda bereket, bolluk ve ölümsüzlüğü simgeler. Leyla’nın arı alerjisi var ve ilk bölümde Doğan birini öldürürken Kenan arının soktuğu Leyla’yı ölümden kurtardı. Leyla’nın sokulduğu anda babasının resmini bulması da ilginç bence. Leyla da mı kendi içinden başka birini çıkaracak yoksa? Aslında sokulma anında Leyla başka bir hayata mı doğdu? Öncesinde sürekli su içen Leyla yeniden doğuşa mı hazırlanıyor yoksa? Saflık ve erdemin sembolü olan su aynı zamanda yeniden doğuşun da simgesidir. Kısaca evlatlık olan Kenan, kimsesizliği yaşayan kimliği Doğan ve belki Leyla… Başından itibaren iki yabancı olan Leyla ve Kenan gerçekten iki yabancı mı?  Anneler evlatlarından kolay vazgeçebilir mi? Kim bilir? Haftaya görüşmek üzere…

                                                                                                    UmayMasal