HayatMurat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
HayatMurat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Şubat 2017 Pazartesi

Aşk Laftan Anlamaz-Final Bölümü

‘Çünkü ayrılık sevdaya dahil,
Ayrılanlar hala sevgili...’
Yüreğim diyorum sana, yüreğim
Gitmesen keşke kalsan hep.
Diyorsun ki;
Olmaz bazen gitmek gerek.
Yol bir olduktan sonra kavuşuruz yine.
Aşk Laftan Anlamaz final yaptı. Beş yıl sonrayı anlatan kısma kadar eminim final olarak tasarlanmış bir bölüm değildi. Gerek Murat’ın tam da düşündüğüm gibi Doruk’u üzmemek için Sarte’den vazgeçişi, gerek Doruk’un Aslı’yı aldatması, Aslı’nın Cemil’e evlenme teklifi, gerekse Murat’ın yeni marka kurma hayalini hayata geçirmesine kadar. Her  hamlesi devamı gelecek hissi yaratan ama sanıyorum ani final kararıyla havada kalan açılmış parantezlerdi. Aşk Laftan Anlamaz iyi bir finali hakediyordu. Çünkü ALA fandom sonuna kadar sevgisiyle, inancıyla, öfkesiyle bu dizinin arkasında durdu. Olamaz mıydı, olabilirdi sanki. Neyse, biz elimizdekinden gidelim. Doruk’un attığı imza sonrası Murat’ın kardeşlik sınavından yıldızlı peki ile geçmesine şaşırmadım. Zira benim tanıdığım Murat böyle bir adam. Bkz geçen haftaki yazımız. Hayat’a ‘ben sana sahibim daha ne isterim’ diyerek bir nevi asansörde başlayan maceralarında Sarte varlığına son verdi Murat. Sonrası yüklerinden kurtulmuş bir adamdı zaten. Derya’nın gölgesini üzerinden çeken, Sarte’nin miras yükünü Doruk’a bırakan, aşkının sahibi kadından ilk defa yüzde yüz emin Murat. Hayat’la uyanmaya sevdalı, bebekleri olacağını daha Hayat ona söylemeden anlayan karısının her duygu değişimine hakim Murat. Diğer tarafta uçuş uçuş Hayat. Murat’la paylaşmayı öğrendikleri hayatlarındaki sırların yüklerini fora etmiş, bebeğini öğrenmesiyle aşkı gibi huzuru katlanmış Hayat. Sevgililer gününde yeni markalarıyla adeta bebeklerinin şansına ekledikleri gelecekleri. Sonunda ikiz çocukları, üçüncü bebeklerine hamile Hayat, baba Murat ve ailenin kalanı. Biraz eksik, biraz eksik biraz gedik de olsa mutlu son. Derya bedel ödedi mi? Doruk ve Aslı hangi yolları geçti? İpek ve Kerem’in her seferinde ellerinde patlayan nişanlarından sonra düğünleri nasıl oldu? Azime ve Haşmet nasıl biraraya geldi? Hayat’ın annesi babasına nasıl bir bedel ödetti? Peki ya Tuval ve Cemil’e ne oldu? Hyt markası tuttu mu yoksa Murat baba yadigarına geri mi döndü? Murat kayıp kardeşini buldu mu? Yok yok sormayacağım bu soruları.
Benim için Hayat, eğlenceli deli dolu kendine özgü bir kızdı. Yaralarını bilmedik biz Hayat’ın. Giresun’a dönmek istememesinde göreceği baskının olduğunu bilsek de aslında babasız hissettiğini bilmedik. Murat onu asansörde kollarına alıp kokusunu içine çektiğinde aslında Hayat’ın sahiplenilmeye vurulduğunu, Murat onu bıraktığında sendelemesinden anlamalıydık. Hayat Didem’i kurtarmaya o salıncağa koşarken aslında koştuğunun çocukluğundaki o düşüş olduğunu onu tutan bir babanın olmadığını, suya düşüp sadece Murat ona elini uzattığında tüm öfkesine rağmen kalkarken bazen sıcacık bir ele ihtiyacının olduğunu sadece hissettik. Hayat’ın klostrofobisinin Murat’a duyulan güvenle azala azala bitmesinden anlamalıydık bir kız çocuğunun ruhunu asla kaybetmediği bir beden olan Hayat’ın aşkla, güvenle, teslimiyetle Murat’a bağlanmasını. ‘Ben varken sana bir şey olmaz’ diyen Murat’la hangi korkulara veda etmedi ki Hayat. Yüzmeyi öğrendi, denizlere düşerek ;ama Murat’a tutunarak. İçindeki kız çocuğunu büyüttü. Söylediği yalanın bedelini öderken. Elleri yandı kalbinin yandığı gibi. Ses etmedi. Gitmesini gerektiren çok şeyle sınandı. Gitmedi. Aşkın kalıp savaşmak olduğuna inandı. İnatçıydı Hayat. Hayat gibiydi. İnişli çıkışlı her karşılığa dimdik durdu. ‘Beni affetmeyecek gibi davranma affedeceksin’ dedi Murat’a ve dediğini yaptırdı. Sadece affı almadı, Murat’ı peşinden koşturdu. Aşkını büyüttü. Sonunda o aşkı içinde kocaman oldu. Onu büyüttü anne yaptı.
Benim için Murat, baştan beri yarası saklı bir adamdı. Aşka inancı var mıydı? Bilmem, sanmam. Annesinin ölümünden kendisini sorumlu tutan mutluluları eksik kalan bir işadamıydı. Murat sadece iki kişinin yanında, Azime Babanne ve Doruk’un, gerçekten gülen biriydi. Hayat, düzeninin ortasına düştüğünde Hayat’ı mahalle tipi bulsa da ona kapılmaktan kurtulamadı. Hayat’ın çocuk ruhlu hali ona hiç yaşayamadığı çocukluğunu yaşama fırsatı oldu. Gri tonlardaki yaşamına bir anda gökkuşağı doldu. Kimliği yalan olsa da, Hayat kendisi oldu hep. Kollarında sarhoş ‘valla mı?’ derken bile küçük kız çocuğu saflığı vardı Hayat’ta. Yaralarına dokundu Hayat Murat’ın. Sağalttı. Etraflarında dönen yalana dolana entrikaya rağmen aşk hep vardı. Hayat’ın yalanını öğrendikten sonra kırılıp parçalanan Murat, o parçalar elinde Hayat’ın ardından giderken en temel karakter özelliğini astı ceket gibi kapının ardına. Aşk yalanı bile eritti. Tüm sevgisizliğin ortasında vaha gibi duran aşka çölün yakıcılığına rağmen yürüdü Murat. Hayatındaki yalanlar da birer birer dökülürken avuçlarına öfkesini Hayat’tan çıkardı belki, belki Hayat’a dair çok kez şüpheye kapıldı ;ama ne sevmekten vazgeçti ne de sevildiğini bilmekten. Sonuna fırtınalar bitti. Aşk Murat’ı baba yaptı. Tüm kayıplıkları son buldu.
Benim için ALA, Burak Deniz ve Hande Erçel’i çok yakıştırdığım, Hayat ve Murat olarak ekran enerjilerini çok beğendiğim bir iş olarak başladı. Arada izlediğim iş, sonra özellikle Müge Uğurlar’ın kamerasına bayıldığım, bilhassa Tilt yorumuyla Bile Bile eşliğindeki sahnenin açıları, Murat’ın oradaki hali hala bir numaramdır,  yazmaktan ,irdelemekten keyif aldığım bir yola dönüştü. Alt mesaj aradım kendimce yazdım. Ne mutlu ki ALA’nın güzel izleyenleri, fandomu sevdi okudu.
Ben de bir sahne hayal ettim Hayat ve Murat’a. Hayat çizimlerin arasında, saçları kalemle toplu, Tuval’in direktiflerine bakarken gülümsüyor biraz yorgun. Karnı var baya. İlk bebekleri büyümüş. İkizler ya. Kapıdan giren Murat’ı fark etmiyor bile. Murat tüm umutsuzluğunu umuda, tüm yalnızlığını şenliğe çeviren kadına bakıyor karşıdan.  Sonra gidip kollarına alıyor Hayat’ı. Kokusunu çekiyor içine. Çizimlerin arasında Murat’ın bir başka portresi gülümseyerek bakıyor.
Hayat’a Murat’a veda ederken, son demde; aşk dediğin bir nefes. Ama öyle bir nefes ki hayat veren insana bir başkasını murad ilan eden. Ruh gibi üflendiği kamışı kendinden geçiren. Aşk ayrılıkta da aşk.
ALA fanlarına sevgiyle... Dilerim yine kesişir yolumuz. Sizlerle yolculuk keyifti.
                                                                                                     UmayMasal       





15 Şubat 2017 Çarşamba

Aşk Laftan Anlamaz -30.bölüm

Bu yazıyı yazmak için oturduğumda Aşk Laftan Anlamaz’ın final yapacağını öğrendim.  Bu nedenle de yazım gecikti. Hoş bir tarafım bazı nedenlerden final beklese de hala hikayede çözülmemiş düğümler olması beni rahatlatıyordu. Öyle ya Murat’ın annesinin son isteğiydi Murat’ın kardeşini bulması, onu bulacaktı Murat. Hayat ve Murat’ın birlikte ama ayrı hikayesinde heyecanlar olacaktı daha eksikleri tamamlama adına. Sonra Hayat aslında bir kardeşi olduğunu öğrenecekti. Haşmet Dedoş dönecek, Kerem’le İpek evlenirken, Doruk’la Aslı Derya’nın gölgesinden uzak yeni bir aşk keşfedecekti. Olmadı, olamaz mıydı, olabilir miydi? Dizi süreleri, reklam gelirleri, reytigler falan filan. Ne çok sevdiğimizi öğüttü di mi şimdiye dek? Aslında dizilerde final eğer final gibi finalse sevdiğim bölümlerdendir. Hele hele senarist son üç dört bölümde izleye izleye emek veren seyirciyi o finale tüm güzelliğiyle hazırlarsa tadından yenmez. Ancak son yıllarda kendi adıma şişirilmiş finallerden izleyiciyle alay eden üsluplardan öyle sıkıldım ki korkar oldum son bölümlerden.   İçimdeki ses Aşk Laftan Anlamaz’ın beklenmedik bir final bölümüne yürüdüğünü, soruların cevapsız kalacağını, izleyenin içinde o eksiklik duygusunun hep duracağını söylüyor ya umarım yanılırım. Gelelim naçizane sona bir kala olan bölümümüzün yorumuna;
Hayat’ın sağ olduğunu öğrenerek açtık bölümü. Hayat’ın endişeli arayışından sonra da Murat’ın iyi olduğunu öğrendik. Burada geri dönüşlü sahnelerde Murat’ın elinde tuttuğu Sarte’ye ait hisselerle kafasında oluşan soruların vardığı noktalarda gezindik. Murat bölümlerce süren debelenmenin ardından Hayat’ı kaybetmemek uğruna asla affetmeye yanaşamadığı, kendisine ait en önemli karakter özelliği olan dürüstlükten vazgeçti. Yalana razı oldu. Yeter ki Hayat yanında olsundu. Yalanla bile olsa onun yarasını sarsındı. Ki kararına sadık kalarak hastaneye gitti ve umudunu buz gibi havaya emanet edip bekleyen Hayat’ın elini tuttu. Evlerine döndüler. Sonrasında Derya’nın kendisini kurtarma operasyonu başladı. Derya varolan gerçeklerin sağını solunu kırparak Murat’a anlattı ve bu durum gündemimizi meşgul eden Murat bir Sarsılmaz değil mi soru yumağının düğüm olan kısmını bir an da çözüverdi. Murat’ı kaybetme sınırına geldiğine inanan Hayat bir kez daha risk alamayacağına karar verdi ve Derya’nın bıraktığı eksik parçaları tamamlayıverdi.
Murat asla Sarsılmaz oluşuyla varolmuş bir adam değil. Ancak aileniz sizin geçmişinizdir. Hayatınız, tarihinizdir. Doğmadan önceniz, doğduktan sonra eklediğinizdir. Bir insanın ailesini bu şekilde, Murat gibi, kaybetmesi köksüz kalmasıdır. Murat kısa süreli de olsa bu gerçekle sarsıldı. Hoş Murat nelerle sarsılmadı ki. Annesinin mezarı başında yoruldum diyişi ondan bu kadar acılıydı. Tüm yalan dolandan geriye sadece Hayat’ın kalması , yaralarından öperek onu iyileştirecek kadının elini tutması belki de Murat’ın daha hızlı toparlanmasını sağlayacak şeydi. Ki Hayat ve ailesi Murat’ı köksüzlükten kurtarırken Azime Babanne’nin tavrı da onu sarıp sarmaladı. Azime’nin Murat’a olan aşırı düşkünlüğünün de nasıl bir duygudan geldiğini gördük bu hafta. Derya her konuda haksız olabilir belki ;ama bir konuda haklıymış. Azime’nin kıymetlisi Murat’mış. Kalbini tutarak ‘Murat benim torunum olmasa hissederdim’ diyişi, gidecek diye kahroluşu, Murat’a dair ortaya konanlara değil sadece kalbine inanışı ve sonunda onun doku örnekleriyle Murat’ın aslında Sarsılmaz olduğununun kanıtlanması.
Baştan beri Derya’nın histerik düşmanlığının sebebini arıyorduk. Bu bölüm anladık ki, aslında Doruk bir Sarsılmaz değilmiş. Derya’nın deli cesaretinin ve hastalıklı takıntılarının ötesinde bu bölüm ve final bölümümüz net olarak bir soruya cevap verdi, verecek. Murat’ın Sarsılmaz olmadığını öğrenmesiyle ilk yaptığı hamle Sarte’yi Doruk’a bırakmak oldu. Abisinin gölgesinde kaldığına inanan Doruk, ki ben bu argümanı destekleyecek bir portre göremedim bunca bölüm sadece Derya’nın dolduruşu diye yorumlamak istiyorum burda , Murat’ın Sarte’yi ona vermesine neredeyse güle oynaya evet dedi. Murat’ın Sarte’ye dair onca emeğine en yakından şahit olan, annesinin onca oyununa rağmen arkasında durmayı bırakmayan, hatta onun hatalarını üstlenecek kadar onu koruyan ağabeyi tek imzayla oyun dışı bırakıverdi. Tam bunun üzerine gelen Hayat gerçeği Murat’ın eline verdi ve köküne kavuşan Murat oyunun süpürgeli cadısına baktı. Şimdi benim tanıdığım Murat, Doruk’u bu gerçekle sınamayacaktır. Uğruna hayatına bu kadar kötülük sokulan şirketi Doruk’a ya da daha doğru bir ifadeyle Derya’ya bırakacaktır. Ancakkk, Doruk o güvenli gölge çekildiği an ne yapacak? Komadaki Emre uyandığında, asıl gerçekle yüzleştiğinde, karanlık tarafta kalmak onun ruhunda nasıl bir kara delik açacak? Tabiki bunları ayrıntılı göremeyeceğiz, büyük ihtimalle kısa cevaplı sorular gibi evet, hayır denilecek bize. Neyse, Doruk- Murat kardeşlik sınavında Doruk kalırken, Murat geçecek net olan bu. Ailenin kan olmadığına vurgu yapan, haftalardır bunu sınayan hikayede, annelik, babalık derken kardeşliğin de sınıfta kaldığını görerek bitiriyoruz sanıyorum.
Aşk, yüreğimin en kuytusunun ,en gizlisinin adı aşk. Haykırışını, buğulu camlarda, uçan balonlarda, parmak ucunda, bakışta saklayan aşk. Kendime söylediğim yalanlarım, kapılışlarım, hikayelerim, sessizliklerim, koşmalarım aşk. Kaçtığım, koştuğum, yandığım uğrunda kendimden geçtiğim aşk. Hani o sevgililer gününün kırmızısını taşıyan Hayat ve ona vurgun Murat’ın sahildeki anları var ya bence buydu. Daha söze gerek var mı? Bende Hayat ve Murat’ın şarkısı Redd grubunun Nefes Bile Almadan’ı. Hep öyle kalacak. Okumayana ek;
Kelebek kadar olan ömrü bilirdi Murat.  Sevmenin lazım olduğunu bilse de güvenemezdi. Kaybedecek neyi vardı ki kaybetmişti sevmeye dair olan her şeyi. Hayat’la karşılaştı. Orda anladı ki aşk için ne gerekiyorsa onda vardı. Anladığı an nefes bile almadan sevdi. Murat’ı tanıdıkça sarmaşıklar gibi sardı Hayat’ın kalbini Murat’a dair aşkı. Değiştirdi Hayat’ı bu sevda kanını değiştirdi, koydu zehrini. Düşündükçe daha çok sevdiler birbirlerini. Gitgide sarhoş oldular birbirlerine. Ruhlarını kaybetmiş gibi sadece birbirleri için yaşamaya başladılar. Nefes bile almadan birbirlerine dair oldular. Aşk birbirinin nefesi olmaktı çünkü.

ALA fandoma sondan bir önce teşekkürle...

                                                      UmayMasal

5 Şubat 2017 Pazar

Aşk Laftan Anlamaz-29.bölüm

*‘‘İhaneti sende gördüm
sende şiddeti gördüm,
aşkı gördüm.
Yanarak içinden geçtim aşkın,
Kor olmadan küle döndüm.
Dokun bana bana dokun nolur,
Hasretinden öldüm...’’
Sevgili okur bu haftaki bölüm yorumumu bu şarkı Nilüfer’in yorumuyla kulağımda yazıyorum. Zira bölümdeki olaylar ne olursa olsun nereye evrilirse evrilsin, beni bölümün içinde tutan Tutsak Aşktı. Hayat ve Murat’ın birbirine Tutsak Aşkıydı. Acıda yanyana duran, hastalıkta her şeyi unutan ;ama sorgularda, korkuda birbirini dağlayan. Acıtan, acıttıkça acıyan. Murat annesini kaybetmenin acısıyla kavrulurken bu acının büyümesinde en büyük pay sahibi kuşkusuz hayatını sarmalamış yalanlardı. Neresinden tutsa elinde kalan, güvendiği ne varsa elinden alan yalanlara isyanının son dayanma sınırını geçme sebebiydi anne kaybı. Murat artık çığlık çığlık bağırıyor Kral Çıplak diye. Ama bağırdığı kuyudan dalga dalga yayılan o sese cevap veren kimse yok. Murat yalanlarla boğuştuğu kör dövüşünden uyanmak istedikçe etrafındakiler farklı farklı sebeplerle ondan gizleniyor. Farkındalık. Ruh farkındalığa açtığında gözlerini artık susturamazsın içinden yükselen sesi. Murat da susturamıyor işte. Sorularına cevap alamadıkça da farkındalığı sivrilip etrafındakilere saplanıyor. En çok da en günahsıza, en sevene, en korumak kollamak isteyene saplanıyor. Hayat’ı yaraladıkça yaralıyor. Hayat ise, dayanıyor. Hatalarına rağmen onu bırakmayan Murat’ın ruhundaki fırtınaya rağmen dümeni kırmak yerine inatla fırtınanın içine yol alıyor. Murat’ın kalbine, ruhuna tutunuyor yelken misali. Çünkü o yelkenin yırtılıp onu yarı yolda bırakmayacağına emin. Öyle ya Murat elini ne olursa olsun bırakmam dedi. Aksini söylese bile Murat, bırakın Hayat’ı İpek’in bile inanması zor Murat’ın Hayat’ı bırakacağına. Dedik ya Tutsaklık hali bu aşk. Sadece sevdayı ve karşısında o sevdanın muhatabını barındıran bir döngü. Murat ve Hayat ne kadar çevrelerine dair sıkıntılarla sınanırlarsa sınansınlar, ayrılığın eşiğine nasıl gelirlerse gelsinler kopamıyorlar. Kopmak yaşamamak hissine dönüştüğünden bu Tutsaklık hissi. Yaşamak içgüdüseldir. Murat ve Hayat içgüdüsel olarak hayatta kalmaya çalışıyor bir bakıma. Yokluğun ölüm olduğunu bilerek, hissederek davranıyor.  Buraya dönmek üzere kısa bir ara veriyor ve Aşk Laftan Anlamaz evreninin diğer sakinlerine bizce bakalım istiyorum.
Herkesin  hayatında karmaşa tam gaz yoluna devam ediyor. Kerem’in İpek’in babasından miras borçla cebelleşirken başını belaya sokması tek yolunda ve normal seyrinde giden çiftimizin önüne taşı koydu bile. Aslı ve Doruk mevzusuna gelince, Derya’nın bu konuda hamle yapmasını bekliyorduk. Hatta tam anlamıyla izlediğimiz gibi bir hamle de bekiyorduk Derya’dan. Yani Derya bizi şaşırtmadı ;ama Doruk. İşte Doruk konusunda büyük hayalkırıklığı yaşıyorum. Aslı’nın gördüğü sahne sonrası verdiği tepkiyi mahalle ağzı şeklinde püskürtme çabası fazla snob bir tavır değil mi? Aslı’ya açıklama çabası yetersizken üzerine en ufak bir hamle yapmaması kafamda sorulara neden olmadı değil. Murat’a tepkisi, annesinin yapabildiklerine en yakından şahit olmuş kişi olarak Derya’yla ilgili körlüğü, Doruk’ta bir dönüşüm mü var acaba sorusuna neden olmuyor değil. Aslı ve Doruk arasındaki renkli ilişkinin derinleşememesinde de yine Doruk’un annesine bağımlı bir yapısının olmasının payı var kuşkusuz. Doruk ne noktada büyür, fark eder bilemiyorum ama fark ettiği an karşısına çıkacak şey tercih olacaktır. Çünkü Doruk’taki temel sorunsallardan biri şu ki, annesinin yaptıklarına katılmasa da bazen kızsa da temelde susmayı seçiyor. Bu da karakter açısından susmak işine geleni onaylamaktır, ifadesini güçlendiriyor. Baştan beri dedim kendi adıma ben Murat ve Doruk kardeşliği, bu bölüm kardeş olmadıkları netleşse de, sınansın istemedim. Doruk Murat’ın çocukluğuna dair tek güzel şey, elinden alınmamalıydı. Ancak yaşadıklarında Murat’a destek olarak Doruk’u değil Hayat’ın abisini görmeye başladığımız andan beri bekliyorum. Doruk ne tarafa evrilecek cidden bekliyorum. Biraz düşündüğümde ise, Murat’ın gelgitli ruh halinin bahanesiyle acaba meşhur motto mu devreye girecek diye sormadan edemiyorum. Rekabet mi dediniz? Kardeş ilişkilerine bakınız. Murat Sarsılmaz, muhtemelen başarılı öğrenci, sorumluluk sahibi abi, daha sonra şirketi yöneten başarılı işadamı. Doruk için şu ana kadar bunlar çok da rekabet sebebi olarak görülmedi. Ancak Thomas Hardy kitabının bir yerinde şöyle der: ‘‘Sürekli damlayan su elması bile aşındırır.’’ Derya’nın sürekli saldırı halinde oluşu, Doruk’un zihninde atmaya çalıştığı tohumların  boy vermesine mi neden oldu acaba? Kim bilir? Geçen haftadan beri zihnini anlamaya çalıştığımız bir başka karakter ise Derya’ydı. Sormuştum hatta, Derya’nın derdi ne? Yani Murat’a sen Sarsılmaz değilsin dediği an Murat çeker gider. Nedir bu Murat’ı bitirme telaşı? Burada bizi ya çok ilginç bir ters köşe bekliyor ya da Derya’nın hep istediği oğul Murat gibi biriyken Doruk’un genel yapısının onu rahatsız etmesi bu yollara sokuyor Derya’yı. Çünkü öne sürdüğü tek dayanak daima oğlu. Derya oğluna güvenmediğinden, Murat gibi güçlü olamayacağını düşündüğünden bu kadar düşman Murat’a. Daha daha ve daha sorgusunda olan ruhlar gibi Derya, nerede duracağını bilemiyoruz. Emre bile durabilmişken oysa.
Emre demişken, takıntılı karakterimiz bu hafta bizi şaşırttı. Kendi adıma evlat-anne-baba sahneleri dışında çok gözleri dolan biri değilimdir. Ancak Hayat’ın Emre’yle yüzleşmesinde gözlerimin dolduğunu itiraf etmeliyim. Aşkı sevdaya döndürmeye müsaitse hikayenizin kahramanları yol sizindir. Hele o kahramanlara can verenler bunu kanıyla canıyla yaşatabiliyorsa gök de sizindir. Hayat’ın başına dayadığı silahın boş olduğunu tabiki tahmin ettim ancak boşa düşen tetiğin öncesi ve sonrasında Hande Erçel’e bayıldım. O kadar Hayat’tı ki, korkmuşluğu, çaresizliği, aşık olduğu adamı korumak için kendinden geçmişliği ile o kadar sahiciydi ki. Onca yaşananların yükünden bıkmış, istediği tek şey Murat’ın sevgisiyken elinden o tek şeyi alma telaşındaki adama başka türlü anlatamadı Murat’sız yaşayamayacağını. Tetiği çekip ölemediği için yaşadığı hayalkırıklığı, Murat’ı görüp ona anlatma isteği ve bunlara dayanamayan bünyesi. Bana göre bölümün en güzel ve etkileyici sahnesiydi. Devamında Murat’ın tüm güvensizliklerine inat hala Hayat’ı kendine getirme telaşında Emre’yi bile unutması yine sevdaya dahildi. Emre vazgeçti yaşanması muhtemel trajedi karşısında ;ama Derya süpürgeli cadı hesabı dolaşıyor herkesin etrafında. Son sahnede Emre’nin arabasının tutmayan frenleri, o arabadaki Hayat ve Hayat’ın hayatı için kendisini hiçe sayan Murat. Bölümün ana fikri senin için gerekirse ölürüm. Ölüm Emre’den yana mı kullanacak tercihini yoksa ağır bedellerle mi çıkacağız o arabalardan haftaya?Göreceğiz.
Son demde;
-Buradan gitmek için hangi yolu seçmek gerek?
-Nereye gitmek istediğin konusuna bağlı... Nereye gitmek istiyorsun?
-Neresi olduğunun önemi yok ki! Kiminle gittiğim önemli.
-Bu durumda hangi yolu seçtiğinin de önemi yok. Kiminle gittiğin önemli.
*Tutsak- Söz: Sezen Aksu/Müzik:Onno Tunç
Not: ALA fanlarına ve senaristlerimize destekleri için teşekkür ediyoruz.
                                                                              UmayMasal


    

   

30 Ocak 2017 Pazartesi

Aşk Laftan Anlamaz-28.bölüm

‘‘Bak Milena ‘En çok seni seviyorum’ diyorum ; ama gerçek sevgi bu değil belki, sen bir bıçaksın ve ben de durmadan içimi eşiyorum bu bıçakla dersem gerçek sevgiyi anlatmış olurum belki...
Bazen düşünüyorum da, eğer gerçekten insanlar mutluluktan ölebilselerdi benim çoktan ölmüş olmam gerekecekti. Ama aksine mutluluk sayesinde hayata döndüm...’’
Yukarıdaki alıntı tahmininiz üzere F.Kafka’ya ait. F.Kafka’nın Milena’ya Mektuplar’ından. Üç yıl boyunca aralıksız yazdığı ;ama sadece iki kez görebildiği bir kadına duyduğu takıntılı aşkının gizlendiği satırlardan örnek. Şimdi Kafka ve Aşk Laftan Anlamaz ne alaka diyebilirsiniz. Şöyle ki ben bu hafta bölümü izlerken iki temel duyguya takıldım. Bu iki duygu beni bölümlerdeki olaylardan koparttı Kafka’ya kadar getirdi. Neydi bu duygular?
Takıntı...  Bu hafta iki takıntılı erkek profili izledik bence Aşk Laftan Anlamaz’da. İlki Emre. Emre’deki takıntılılık rahatsız edici boyutlarda. Sanki deliliğin yansıması bir labirent var kişiliğinde ve bu çıkışsızlık içeriyor gibi. Balayına giden çiftin arabasına takip cihazı koymalar, balayı evine gitmeler, elindeki raporu Hayat’ın suratına sallayarak tehdit etmeler. Şımarıkça ve fütusuzca bir yaklaşımı var.  Bu yaklaşım metodu karakteri itici, rahatsız edici yapıyor. Evli ve kocasına aşık bir kadına yönelik tavır entrikavari değil daha çok saldırganca geliyor bana. Amaç rahatsız eden bir tip yaratmaksa başarılı diyebiliriz Emre’nin kurgulanışı. Diğer taraftan Emre ile işbirliği halindeki Derya’nın da yaptıkları kabul edilirlikten uzak. Murat’ın bir Sarsılmaz olmadığını ortaya koyup güya tek derdi şirket ve parayken Murat’ın mutsuzluğunu bu kadar istemek niye? Murat zaten bir Sarsılmaz olmadığını öğrendiği an her şeyi bırakıp gidecek karakterde biri. Murat’ın hayatını zehir etme çabası kendi mutsuzluğunun hayattan acısını çıkartma isteği mi?  Murat’ta yetmiyor Derya’ya mutsuzluk senfonisine Aslı ve Doruk’u da eklemek için çabalıyor. Birbirlerini çok sevdiklerini kabul ettiği ikinin hayatına kabus olup çökme ısrarını sürdürüyor. Doruk öyle güzel tespit etti ki annesindeki eksikliği ama Derya için ne gam. O sadece istediklerini alma peşindeki bir başka çeşit takıntılı. Kısaca Derya ve Emre ikilisi izlerken beni fazlasıyla geriyor. Rahatsız ediyor. Dediğim gibi amaç buysa gerçekten başarılı. Lakin burada küçük bir not bazen hayatın sıkıcılığından böyle dizilere sarılan insanlar için yaklaşım uzaklaştırıcı olabilir gibi.
Takıntılı aşk; önce kendini tatlı tatlı gösteren sürekli onu düşünme hali, sonrasında güven problemleri, endişe ve yıkıcı kurguları kapsar der uzmanlar. Murat’ın Hayat’a duyduğu aşka ne kadar benzer bir süreç. Belki bu kadar uçta olmasa da Murat her hafta edebiyatın başka bir karanlığa eğilimli aşığından gölgeler taşıyor. Aydınlık başlayan, ışıl ışıl hallerden bir anda karanlık, öfkeli duygulara savruluyor ardından da hiçbir açıklama almaksızın yine o aşkın aydınlığına sığınmak istiyor. Naçizane fikrim bu savruluş Murat’ı çok kırılmaya müsait bir karakter haline getirmekte. Kuşatılmış durumu zaten yeterince baskılıyor Murat’ı. Yaşanmışlıkları haklı çıkartıyor belki onu. Yalanların içinde  yalansız olmanın haketmedikleriyle sürekli sınanmanın ona yükledikleri ağır geliyor. Tüm bu ağırlığı en sevdiğinden ,Hayat’tan, çıkartması bundan belki. Daha önce de yazdığım gibi Murat yalnız bir adam. Her hafta daha da yalnızlaşıyor. Hayat-Murat fotoğraf çekiminde sadece Hayat’ın ailesinin olması bu yalnızlaşmanın sinyaliymiş adeta. Murat annesiz başladığı yolculukta annesini yalanlar içinde bulurken sevgiye inancını olmasa da güvenini yitirdi. Sonra babasını yitirirken aslında tüm ailesini kaybetti ki bu bilgiye henüz sahip değil. Bunun etkisine maruz ama bilgisine sahip değilken annesi kollarında hayattan gitti. Murat’ın sanı olup kendisi henüz olmayan kardeşi dışında kimsesi kalmadı kanım diyeceği. Doruk’u ve babanneyi de kaybettik yani. Hamlet Murat, dayan. İçimde o çığlık ; ‘Bu kadar da olmaz ama’ diyor. Murat’ın Hayat’a güvensizliği hep sorunsal olarak tutulacak cepte bunun farkına çok önceden varmış bir izleyen olarak çok da yadırgamıyorum. Ancak karısının aşkından emin bir adam olarak tepkilerindeki sorgulayıcılığın şiddetinin sonrasında hızla dönüşen sığınma ihtiyacına şaşkınlıkla bakmıyor değilim. Burada Burak Deniz’e hayran olduğumu belirtmek isterim. Bu kadar hızlı ve dik duygu geçişlerini verebilmek gerçeklik algısından kopmaya bu kadar müsaitken Murat’ı gerçek tutmak konusunda çok başarılı. Son sahnedeki anne kaybını yansıtma şekline yorum dahi yapmıyorum.
Bana göre bölüme damga vuran diğer duyguya gelince; kaybetme korkusu.  Hayat balayının ortasına düşen bombanın pimi elinde öylece kalakaldı. Kalmakta haklı karşısında şeytandan bozma bir ruh hastası avuçlarında sevdiği adamın aklını darmaduman edecek sır. Sonra bıçağı Emre’nin boğazına dayadığında işte dedim bizim Hayat’ı sevme nedenimiz. Korkusuzluğu. Hayat’ın tek korkusu Murat.  Hayat’ın yaptığı hataların farkında olarak Murat’tan korkması kaçınılmazdı elbette. Hepimiz istedik Hayat hemen Murat’la konuşsun diye fakat diğer taraftan böyle bir sır hemen öyle söylenebilir mi? Hele aile ve yalan konusunda acılarına defalarca şahit olduğunuz birine. Doğru zaman doğru sözcükler. Emre’ye papuç bırakmayan Hayat  Murat’ın suçlamalarıyla boğuşadursun aynı yatakta birbirlerine yabancılaştıkları sahnede gördük ki Hayat’ı dağıtan ne Murat’ın güvensizliği ne de elinde patlayan sır. Hayat’ı dağıtan kaybetme korkusu. Güvensizlikle sarmalanan, sırlarla sınanan ve büyüyen büyüdükçe keskinleşen bir aşkı yitirme korkusu. Öfkesine ve güvensizliğine rağmen Murat’ın sığınacak yerinin Hayat olduğunu da gördük bu sahnede.  Hayat Murat’ın dünyası. Murat’sa Hayat’ın Aşk’ı. Semir Zeki der ki: ‘‘ Aşk bir hastalık ama tedavi etmeye gerek yok. Hayatınız boyunca devam etsin istediğiniz bir hastalık. Arzu edilen bir felaket.’’ Karamsar mı oldu? Sanırım Aşk Laftan Anlamaz’ın bu haftaki ikliminden kaynaklı bu grilik bende.
Dizimizde babalık konusu cidden dört koldan sınandı ve korkarım sınıfta kaldı.  İpek cephesinde, Hayat cephesinde, Murat cephesinde hatta Doruk cephesinde. Babasızlık köksüzlüktür. Sığınılandır baba, gölgesinde dinlendiğiniz ağaçtır. Eksikse eksiksinizdir, varsa hep fazla ve güçlü. Korktuğunuzda sığındığınız, saklandığınızdır baba. Hayat ve Murat açısından farklı renklerde de olsa ciddi travmalara gebe baba konusu. Ne diyelim; travmatik çiftimiz HayMur’a tek tavsiyemiz aşkın kalkanına sığınmaları,birlikte ve birbirlerine tutunarak. Onları başka ne kurtarır cidden bilmiyorum çünkü.
Son demde; Seni kaybetmek istemiyorum sevgili. Bana yalanlar söylesen de sensiz kalmakla sınanmaktansa kabullenirim yalanlarını. Seninle başladı hikayem seninle sürsün. Yüreğimsin ki sen. Nasıl sökerim seni ordan söyle...
Not: ALA fanlarına destekleri için sozsuz teşekkürler...
ve senaristlerimize de destekleri için teşekkürü borç bilirken Makbule Hanım’a da acı kaybı için başsağlığı diliyoruz.
Emeklere saygıyla...

                                                                                                   UmayMasal

22 Ocak 2017 Pazar

Aşk Laftan Anlamaz-27.bölüm

‘‘Sevdiğimiz zaman, aşk o kadar büyür ki içimize sığmaz; sevdiğimiz insana doğru yayılır, onda kendisini durduran bir yüzey bulur; bizi gidişten daha fazla büyülemesinin sebebiyse, kendimizden çıktığını fark etmeyişimizdir.-Macel Proust’’ 
 Hayatın büyük bir bölümünde alışılagelmiş olan aşkları yaşasak da alışılagelmişin dışında kalan aşkları anlatır kitaplar, filmler, müzikler. Aşık olmaksa sanıldığı kadar kolay değildir. Aşıklığı taşımaksa aşık olmaktan daha da zordur. Çünkü aşk gerçekten emek ister, ona narin bir çiçeğe bakar gibi bakmak sulamak gerekir. Aşk ilişkilerinde duygular hep aynı oranda kalmaz. Değişkendir. Aşk zaman zaman tutkudur, kimi zaman şefkat, kimi zaman öfke, kimi zamansa salt sevgi ve anlayış. Bazen derin sularda boğulmuşluk hissi, bazen ılık bir meltem. Bu girizgaha sebep çiftimiz Hayat Murat’a gelirsek, bu hafta taze bir çiçek kokusu, narin ama güçlü bir ağaç gibiydiler. Henüz bölüm başında Emre’nin teklifini Murat’a söyleyen Hayat, ilişkisinde yeni bir sırra neden olmadı. Dik durdu. Murat ise haklı olarak Emre gibi takıntılı bir adamın karısından uzak durmasını istiyor. Bu noktada Emre’nin akıl sağlığıyla ilgili ciddi kaygılarım var. Zira halihazırda aylardır evli olan bir kadını tutup yeniden kına, düğün yapıyor diye kıskanmak ve burdan tribe girmek garip ötesi kaçıklık. Hayat’la Murat’ın yatakodasına konan kutuya gelince geçen haftadan tahmin ettiğimiz gibi Derya’nın kurduğu bir oyun bu. Murat bu oyuna gelir mi? Emre’nin bu hafta söylediği ‘Bazen Murat her şeyi biliyor mu diyorum’ repliği bir acaba yaratıyor. Murat zeki ve soğukkanlı bir işadamı. Murat’ın yumuşak karnı ailesi ve Hayat. Emre’nin iş merkezli hamlelerini kıskaçlığına rağmen doğru okuyabilecek zekaya sahip ki bunu anne olayında tüm kırılganlığına rağmen bize gösterdi. Bakalım sonuç ne olacak?
 Hayat’sa bir başka kırılganlıkla çıktı karşımıza. Kızımızı hep sevgi dolu bir ailenin ortasında düşünmüştük. Annesi ve dedesini referans alınca da geleneksel fakat koruyan kollayan hatta çok seven yanında olan aile imajımız sağlamlaşmıştı. Ancak bu hafta gördük ki Hayat’ın da baba konusunda bir terk edilmişlik duygusu var. Abisinine patlarken kimin için kimden vazgeçiyorum ki duygusunu o kadar hissettirdi ki Hayat. Bir an yutkunduğum doğrudur. Hande Erçel’e kanıyla canıyla Hayat’ı hissettirmek için uğraşısı için tebrikler. Yarayı anlamaz yaralanmamış olan mantığından Murat ve Hayat’ı bu kadar birbirine dolaştıran aşk yumağında bu duygunun yani terk edilmişliğin olması sanırım yadsınamaz. Olsa da yok gibi olan babaya karşılık asla terk etmeyen Murat; zaten çekip gitmiş olan anneye karşılık acı çekmesine rağmen işkence gibi durumlara göğüs gerip asla gitmeyip acısıyla orda yanıbaşında bekleyen Hayat. HayMur’u aşk yapan bu sanırım. Diğer tüm katmanlarla beraber. Korkunun en güçlü canavar olduğunu biliyoruz. Geçtiğimiz hafta korkularla sınanan çiftimiz bu konuda ders almış gözüküyor ki Hayat’ın abisi geldiğinde korkularına rağmen Hayat , tehditlere rağmen Murat geri adım atmadı. Bu arada Bülent Parlak diziye renk katmış. Hem açtığı yeni yollar hem de her sahneyi köpürtme becerisi bence Aşk Laftan Anlamaz açısından oldukça yararlı olacak. Ben Metin Akpınar’la karşılıklı sahnelerini merak ediyorum. Hayat’ın restinden sonra geri adım atan abinin isteğiyle girişilen kına, gelin hamamı ve fotoğraf çekimizde bence en hoş detay ekibin birlikte gerçekten eğlendiğini, başta Hande Erçel ve Burak Deniz olmak üzere tüm ekibin arasındaki enerjinin ekrandan yansıdığını görmemiz oldu. Çiftetelli oynayan Murat inanılmazdı. O kadar içten, doğal ve eğlenceliydi ki ekran karşısında yüzümde bir gülümsemeyle izledim. Zaman zaman da kahkaha ile güldüm. Leyla, Hazal, Derya ve Emre’nin yarattığı gerilimleri minimalize etmiş daha çok dizimizin sevimli ve iyi niyetli kahramanlarına odaklanan bölüm oldukça rahatlatıcıydı. Bir taraftan acaba bundan sonra entrika sarmalında kaybolur muyuz diye endişe duyarken elindekine bak ve keyif al dediğim sahnelerle doluydu bölüm. Derya’nın Aslı Doruk aşkına müdahale edeceğini elbette biliyorduk. Bunu bir rakibeyle yapması da sanırım izleyenleri şaşırtmamıştır. Sonuna kadar annesine, yapabileceklerinin bilincinde olmasına rağmen, sahip çıkan Doruk hem Aslı’nın önceki bölümlerde duyduğu sır hem de annesinin Murat’ın arkasından çevirdiklerini öğrendiğinde nasıl bir tavır alacak ben de merakla bekliyorum. Haşmet Dede’nin dönme sinyalini almamız bu hafta açısından en sevindiğim unsurlardan biriydi. Zira Haşmet Dede ve Azime Babanne varlığı dizinin güzel değerlerinden. Önümüzdeki hafta olaylı olacak gibi lakin Hayat ve Murat’ın telefonsuz ve kayboluşun eşlik ettiği balayı biraz çiftimizi olaylardan uzak tutacak gibi. Umudumuz bu yani.
 Şimdi gelelim aşk güzellemesine dönüşen son sahneye. Haftalardır tırmandırılan ve kıskançlık, öfke gibi duygularla beslenen HayMur kavuşması sandığımızın aksine bir tavırla nihayetlendi. Aşkla dokunmaya kıyamayan, gözleriyle aşklarını birbirlerine akıtan, bir parça ürkek, bir parça karşısındakinin hayal mi gerçek mi olduğundan emin olmaya çalışan Hayat ve Murat vardı taş evde. Aşk çalkantılı bir unsur. Hayat ve Murat gibi baskın kişilikler üzerinde bu çalkantının şiddeti daha da yüksek oluyor. Zaman zaman özellikle Murat açısından depresif noktalara sürüklenen bu aşkın kavuşumunun nahifliği, şiddetten ve tutkudan çok sevmenin, teslim olmanın duygu olarak baskın olduğu bir sahne izledik. Mum denizinin ortasında ben zaten yanmışım, senin uğruna pervane olmuşum,kanatlarımı yaksan da sana uçmaya devam edeceğim der gibi bakan Hayat ve Murat bana göre bir bütün oldu artık. Bir de o sahnede minicik bir damla gözyaşı görseydim sanırım ritüel tamam olacaktı benim açımdan. Son demde; yangınlar gibi aşkta bir yalım ile başlar. Ardından tutuşma ve nihayetinde aşk denizine dönüşme gelir. Alev önemlidir zira bundandır mumun alevi başının üzerinde taşıması. Asıl yanış içten gelir. Alev ruha düşmeye görsün o ateş tüm varlığı kaplar ve kendinden başka bir şeye yer bırakmaz. ALA fanlarına ve senaristlerimize destekleri için teşekkürler ve tabiki tüm emeklere saygıyla...
                                                     
UmayMasal

15 Ocak 2017 Pazar

Aşk Laftan Anlamaz -26.bölüm

‘En büyük sır insanın kendisiymiş. Güvenmek bu sırrın anahtarı. Ah sevgili sen kaldın elimde tüm yalanlara inat. Sakın beni aldatma. Hançeri varlığımın sırtına sokup beni yok sayma.’
Uzun süren tutkulu bir ilişkinin sırrı nedir? Arzuyu ne sürdürür? Düşünüyorum. Hayattaki karşılıkların kurguya yansıması olarak bu soruların süzülüp damıtılmasının cevabını bulmaya çalışıyorum. Sağından solundan önünden arkasından baktığım bu iki sorunun cevabını yine yazılmış olanda bulmayı başarıyor zihnim. Esther Perel’e göre birbiriyle çelişen iki şey gerekli bu sürdürülebilirlik için: bağlanma-süreklilik ve tahmin edilmezlik-sürprizler. Aşkla arzu nereden bağlanır ve nasıl ayrılır? Sanırım iki kişi arasındaki o kimyayı, çekimi ya da adına ne derseniz onu ancak bu sorulara kafa yorarak anlayabiliriz. Aşk sahip olmaksa arzu istemek sanırım.  Aşkta yakınlaşmak, mesafeleri kapatmak varsa arzuda tam tersi, aşılacak tehlikeli köprüler, gücün karanlık tarafında bir şeyler isteriz. Ateşin havaya duyduğu ihtiyaç gibi arzunun da boşluklara, ayrılıklara ihtiyacı vardır. Bir araştırmacının dünyanın farklı yerlerinde sorduğu ‘‘Ne zaman partnerinize karşı ilgili oluyorsunuz?’’ sorusuna çoğunlukla aldığı cevap ‘‘Ne zaman ayrılsak ne zaman tekrar kavuşsak işte o zaman .’’olmuş.  Şimdi hayat gerçekliğinde bu romantizmi nerelere koyarız, hangi çalışma koşullarında, hangi geçim sıkıntılarında değerlendiririz tartışılır. Zira hepimizin sadece koşmak, yaşamaya çabalamak çemberinde varolmak adına verdiği mücadelede aşk ve arzu nereye evrildi cevabı zor bir soru. Ancak yazıyı yazmaya sebep Hayat-Murat aşkında sanıyorum denenen de bu sistematik senaristlerimiz tarafından. Aşkın doğasının arzuyu da barındıran yaklaştıran ama tehlikeli uçurumlar bulunduran kaygan zemini. Hayat ve Murat arasındaki tutku, arzu çemberi her hafta tırmandırılırken bunda sadece aşkın değil yaşanan gerilimlerin de payı olduğu aşikar. Ki o tutkunun her dışa vurumunda daha şiddetli hale gelmesi bundan kanımca. Patlayacağı noktanın da şu ana kadarki dışa vurumlardan daha vurucu olmasını bekliyorum çünkü eğer daha azı olursa ben naçizane hayal kırıklığına uğrarım. Burada küçük bir virgül koyup Hande Erçel’i tebrik etmek istiyorum. Hayat’a her hafta daha fazla sahip çıkıyor. Mimikleri, ellerini kullanma şekliyle özellikle Hayat- Murat sahnelerinde tam bir Hayat izliyoruz. Devam edelim virgül koyduğumuz yerden, Murat’ın Hayat’ı kurtarıp olan her şeyi yokmuş gibi yapmasının ardından her ne kadar uzun bir iç hesaplaşma görmediysek de Hayat’ın Emre’ye yaklaşımı ve Tuval’e anlattıklarından anlıyoruz ki bundan sonra Emre’nin Hayat’a yaklaşması, burada arkadaşlık vb yöntemlerden biriyle demek istiyorum, mümkün değil. Bunun farkında olan Emre’nin bölüm sonunda Hayat’ı tehditle yakınında tutma çabası da bundan. Emre’ye sonra dönelim. Hayat ve Murat’tan devam edelim. Bu hafta Murat’ın onca olanın üzerinden atlayıp geçmesi, konuyu açıklığa kavuşturmaya çalışan Hayat’ı susturması ve tamamen tesadüfi şekilde Hayat’ın neden Emre’nin teklifini kabul ettiğini anlaması beni biraz rahatsız etti. Meselelerin konuşulması, anlama çabası olması önemli. Tabiki devamlılık açısından her hafta iki saatlik bir senaryo yazmak ve acımasız reyting sistemiyle yarattıkları evrenle başa çıkmak zorunda kalan senaristlerimize da hak veriyorum. Düğüm atıyorlar, boşluk bırakıyorlar ki o boşluklar yeni hikayeler açsın. Ama ne biliyim, Hayat’la Murat azcık konuşsa kendi sorunlarını : ( Murat’ın kıskançlığını Othello’ya benzetmiştim daha önce. Sanırım ben Murat’ı Shakespeare’den kurtaramıyorum kafamda. Bu hafta sorunları erteleyen, bunu Hayat’la ilgili ertelenmişliklerine inat yapan, babasından ve annesinden, hatta benim iyiye doğru evrilmesini umduğum Derya’dan da darbe yiyen Murat o kadar Hamlet’ti ki. Bilen bilir Hamlet özellikle psikoloji anlamında en çok tartışılan tiyatro kahramanlarından biridir. Oyunu izlerken bu kadar da olmaz dersiniz hep. Murat’ın bu haftaki kötülüklerle çevrelenişi bana buradaki duygumu anımsattı. Diliyorum ki hesaplanan süreç Murat’ın sonunu Hamlet’e benzetmesin. Çok mu derin düşündüm? Belki... Hayat’ın yavaş yavaş ayakları yere basmaya başladı. Murat’ın kaybetme korkusuna Hayat’ın da aynı mihvaldeki korkusu eklenince iki taraf açısından da yanında olma, onun elini bırakmama ve evliliklerini koruma içgüdüsü yüzeye çıktı. Umalım Derya’nın Emre’yle iş birliği içeriyor kokusu taşıyan hamlesi de boşa çıkar. Hayat ve Murat’a mesajım ER-TE-LE-ME-YİN.
Dizinin erkekler safhını büyük ölçüde tek başına sırtlayan Murat’a en büyük destek Doruk ve Kerem’den geliyor daima. Murat’ın henüz adı var kendi yok kardeşine gelince, o kısım da henüz muamma olarak duruyor. Babalarının Murat ve Doruk’a yaptığı sürpriz sonrası Emre’nin iyiliğin tarafı Murat’ın karşısında gri bir karakter değil tamı tamına zifiri karanlık bir yapı olarak dikileceği de netleşti. Burada kafamı kurcalayan şey geçen haftaya kadar Emre açısından Hayat mücadelesi gibi duran yaklaşımın daha çok Murat’ı alt etme haline dönüştüğü izlenimi. Özellikle ‘‘Benim olan her şeyi alacağım.’’ cümlesini duyduğumda aklıma iki ihtimal geldi. Ya Emre ağır şizofren ya da Murat’ın kardeşi. İkinci ihtimal çok garip çünkü Murat’ın hali hazırda zaten Doruk dışında bir kardeşi var. Nejat Bey yönünden yeni birini kaldırır mı hikaye bilemedim. O kısım senaristlerimizde, bakalım nereye bağlanacak? Ancak kafamda net olan bir şey var ki, o da Emre’nin derdi Murat yüzünden Hayat. Hayat yüzünden Murat değil. Derya’ya gelince adeta Bergman filmlerinden fırlamış bir karakter gibi. Aynı evin içinde ortak sıkıntıları yaşadığı, yıllardır elinde büyümüş ve kendisine yapılan hiçbir saygısızlığa prim vermeyen Murat’a düşmanlığı akıl alır değil. Kendi oğlunu koruma içgüdüsünün arkasına saklanan istenmeme kompleksini rahatlıkla empati kurabileceği, annesi tarafından istenmemiş Murat’tan çıkartması bir yansıtmaysa bile kabul edilir olmaktan uzak. Hani derler ya susuz dalın kolayca kırılıvermesi gibi sevgiye aç bireylerin duyguları nefrete dönüşebilir. Diğer taraftan Murat’ın bu kadar kimsesiz kalması beni üzüyor. Ailem diyebileceği insanların Doruk ve babannesi hariç hiçbiriyle kan bağı yok. Kan bazen intikam barındırır derler ya. İşte yine Hamletvari bir durum. Hayat’ım dediği elindeki tek kale, aşkı da sürekli tehdit ediliyor. Dayan Murat ne diyeyim. Aslı-Doruk, Kerem-İpek ve dayanışma içindeki Derya-Azime’ye gülümsememe rağmen biraz gri bir yorum oldu sanırım. Dilerim daha kırmızı hissettiğimiz anlar olur bu dizide. Bu arada Metin Akpınar’ı gözüm aradı bölüm boyu. Haşmet Dede dönsün nolur. Ertelemenin keşkeleri getirdiğinin ispatı Haşmet Azime aşkı, dizinin asıl belkemiği olan AŞK ekseninin önemli bir rengi. Kaybolmasın lütfen.
Son demde; ‘‘Geçmişten getirdiğim bir şey kalmamış aslında ruhumda. Yalnızmışım. Bağsızmışım. Issızmışım. Yeni anladım. Oysa dünya var sanırdım hayatımda. Şimdi durmuş bakıyorum ne oldu geçmiş sandığım dünyama. Şimdinin dünyası sadece sensin anladım. Geçmişi de seninle başlatmak aslında tüm telaşım.’’     
Emeklere saygıyla...
Not: ALA ailesine ayrıca saygıyla. Paylaşan, değer veren, yorum yapan nezaketinize teşekkür ediyoruz.
                                                                                                  UmayMasal

    

8 Ocak 2017 Pazar

Aşk Laftan Anlamaz-25.bölüm

‘‘Her gece gözlerimi kapattığımda gördüğüm o sanrı affedemediklerim, öfke duyduklarımdır. Öfke varsa ayrılık olmamıştır.’’
Bu bölüm Murat’ı izlerken aklımdan, kalbimden geçenlerdi bunlar. Murat’ın dört tarafı çevrili: Aşk,tercih,affetmek,pişmanlık. Dünya dönüyor, Hayat’ı Dünya’ya dönüşüyor ;ama affetmek sarmalının ortasında kalan Murat’ın güven duygusu oradan oraya savruluyor. Savruldukça da savuruyor. Zamanaşımı denen şey işlese de Murat’ın affedemediklerinde yanlış gelenleri unutmuyor ruhu. O öfke hissi aslında unuttuğu, unuttu sanmasının kaynağı. Affetti sanıyor kendisini ;ama en ufak soru işaretinde yeniden kanamaya başlıyor ruhundaki güven duygusu. Derrida’nın da dediği gibi: ‘‘Affetmek, unutulamayacak olanın, hatta kanayan yaranın olduğu noktada geçerlidir.’’ Yani kısaca haftalardır derinden derine sezdiğim Hayat’ı kaybetme telaşıyla Murat’ın yokmuş gibi davrandığı o en derindeki afla şekillenmesi gereken güven duygusunun aslında pek de olmadığının kanıtıydı bu bölüm. Fazla mı derine girdim? Bilmem ki...İçimden böyle geldi. İçimizden geldiği gibi olsun o vakit. Sorularımıza devam edelim. Murat bu duygunun üstesinden nasıl gelecek peki? Üstüne basa basa söyledikleri ipucu bu noktada. Hayat’a hata yapacaksın ben düzelteceğim, sana en çok ben kızacağım, seni en çok ben seveceğimlerde gizli aslında Murat’ı neyin iyileştireceği. Bu kadar yüklenici olması, her şeyi tek başına çözme çabası, Sarsılmaz karakteri, mükemmeliyetçiliği... Murat Hayat’ı yargılamadan, o en baştaki sahte kimlik suçunu kabul ederek, Hayat’ı değil kendisini değişimleyerek üstesinden gelebilir bu af sürecinin. Sonrasında önce kendini sonra Hayat’ı affedip yaşadığı ve yaşattığı yas sürecini atlatabilir bence. Hayat’la ilgili yaşadığı güvensizliğin temelinde Hayat’ın değil bütünüyle kendi meselelerinin olduğunu anlayıp bunu Hayat’la da paylaşarak aşabilir. Tabi bana göre: )
Murat’ın duygu durumunu azcık irdeledikten sonra bölüme bakalım biraz. Kendisini bekleyen Hayat’ı tam da umduğumuz gibi bırakıp gitmedi Murat. Hayat’ı affedemediğini, sırtından vurulmuş gibi hissettiğini bizlerle paylaşırken bir taraftan da Hayat’tan vazgeçemeyeceğini de gösterdi. Hayat Murat’ın gülümseyen yüzü dünyanın karabasanına karşı. Zira Murat’ın hayatı gerçekten koca bir karabasana yol almakta. Leyla- Derya- Hazal şeytan üçgenine Hayat yönünden dahil olan Emre ile genç adamın sağı solu önü arkası sobe. Daha önce yazmıştım kimselerin inanmadığı Derya’ya sadece Murat inanırsa nasıl ironik bir durum ortaya çıkar diye. Sanırım bu ironiye şahit olacağız. Hem yüzüğü Derya’ya iade etmesi hem de Leyla’nın kardeş yalanında Murat’ın sırdaşı durumuna gelmesi Derya için ilginç yolunun başlangıcı gibi duruyor. Hazal’ın rotayı paradan çıkartıp Murat’a yöneltmesi de kuşkusuz Hayat-Murat meselesi açısından zorlayıcı olacaktır. Senaristlerimiz düğümler atmayı sürdürüyor yani.
Hayat açısından durum Murat’ın güvensizliğinden damıtılan duyguları anlamlandırmaya çalışmak aslında. Hayat ne olduğunu tam anlayamadan güvensizlik duvarına toslaya toslaya cezasını çekmeye devam ediyor. Yarım yamalak duyduğu Tuval- Murat konuşmasının ardından yaptığı hamle de kuşkusuz Murat açısından varacağı noktanın habercisiydi. Hayat’ın ısrarla ıskaladığı bir gerçek var. Murat annesi tarafından terk edilmiş, babası ve babannesi tarafından kandırılmış, aşık olduğu kadın tarafından da aldatılmış bir adam. Tüm bu yüklerin kilitlendiği duygu güven. Murat’a buradan vurulacak darbe öldürücü olacaktır ki oldu. Hayat’ın bunları hesaplaması gerek ;ama bizim çocuk kadın Hayat’ımız bu noktada sınıfta kalıyor. Karşısındaki adamın kendisine duyduğu aşkın büyüklüğünü anlayamayacak kadar saf ve çocuk Hayat. Kendisini, güçlü gördüğü Murat’a ispatlama telaşındayken, haklı olarak gururu kırıldığı için onun da yaraları varken, öfkeyle hatalı tercihler yapıyor. Tercih; bu noktada da bir iki şey karalamakta fayda var galiba. Tercih dediğimiz şey tüm fanatik duygulara ve nefretlere itirazı olanların suya bıraktıkları bilinç kağıtlarından yapılmış gemilerdir. Küçüktür ama küçümsenemez. Hayat ve Murat tercihler konusunda keşke bu kadar bonkör davranmasa. Azcık dursa demlense ve konuşarak karar verse. Biliyorum o vakit dizi ve gerilim ne olacak diyeceksiniz? Haklısınız. Ama bari arada olsun bu dediğimiz.  Aşk tercihler içindeki adak gibi. Bulup buluşturmanın zor olduğu. Aynı şiddette ve aynı güçte kişilerde sevdalaştırmanınsa imkansıza yakın olduğu. Anlatılan hikaye kahramanları bu duyguya yakınsa canlandıranlar da bu duygunun hakkını veriyorsa biraz bu noktadan da yürünebilir kanımca.   
Şimdi dönelim yeniden bölüm yorumuma, Emre’nin sinsilikle uğraşıları ilk seferlerinde başarıya ulaşamasa da Hayat’ın öfkesiyle harmanlanan Murat’ın güvensizliği Emre’ye kapıyı araladı. Gerçi o kapı Hayat’a attığı mesajla yeniden sürgülenerek kapanacak gibi dursa da çiftimizin ilişkisine yeni bir çıkmaz sokak olarak eklenmeyi başardı. İpek-Kerem hattında Murat etkisi sorgulanmaya başladı. Ki haksız bir sorgu değil bu. Murat’ın fazlasıyla ben merkez giden yaklaşımlarına böyle bir eleştiri şarttı. Umarım öylece kalmaz bu tavır biraz irdelenip Murat açısından derse dönüşüp kapatılır. Aslı- Doruk sevimli ve enerjisi yüksek bir çift. Bu bölüm fazla etkin olmasa da ben Derya’yı dönüştürmek adına bu ikilinin aşkının oldukça etkin kullanılabileceği fikrindeyim. Ki Derya mı Leyla mı derseniz Derya’nın Sarsılmazların annesi kalmasından yanayım. Doruk endişelerime cevap verdi bu hafta. Evet bende Murat ve Doruk’un anneleri yüzünden karşı karşıya gelmesini istemiyorum. Arada üveylik olmasına rağmen bunu takmayan ve öz kardeş olan bu ikilinin kardeşliği sınanmasın. Haşmet Dede ve Azime Babanne’ye gelirsek; ben bu tonton ve nahif aşkın bitmesini istemiyorum. Hatta keşke Hayat ve Murat gibi aşka hoyrat davranan tutkulu çiftimizi bir alıp konuşsalar diyorum bazen. Ömür dediğin ne ki, bir nefeslik sıhhat. Harcamamak lazım boşa.
Son olarak Hayat’ın hayatını kurtaran Murat’ın haliyle kapanan bölümde yine Burak Deniz’in içimize işleyen oyuncuğuna selam ediyorum. Murat Sarsılmaz, tercihler bazen kurtarır bazen öldürür. İki ucu keskin bıçağın sırtında yürümeye alışkın işadamı kimliğin aşk karşısında kesici ucuyla saplandı bu kez kalbine. Bakalım napacaksın pişmanlığın dehlizinde?
Emeklere saygıyla...
                                                                                      UmayMasal     

Not: Bizi asla yalnız bırakmayan, okuyan, takip eden ALA fanlarına sonsuz teşekkürler... 

27 Aralık 2016 Salı

Aşk Laftan Anlamaz- 24.bölüm

‘‘Kuşkularım var biliyorsun,
Yaşamak bu kuşkularla zor.
Oysa ne güzel olurdu korkularım kuşkularımla sarmalanmasa...’’
Geçen hafta tutkuyla oynanan bir zeybek sahnesinin sonunda kırgın Murat’ın gidişiyle bırakmıştık Aşk Laftan Anlamaz’ı. Murat’ın iddialı lafı da bu bölümün bir nevi kırılma noktası oldu. Bazen tek bir cümle kaderin akışını değiştirir derler ya işte tam öyle oldu. Murat ‘Bu masal ancak ben ölünce biter’ demeseydi; Hayat Murat’a gitmez,  Murat’ın odasında kilitli kalmazdı di mi? Murat’a kızgın İpek’e rağmen kalbi endişeyle atarak bekledi Hayat, Murat’tan gelecek haberi. Murat ise annesinin sayesinde etrafına çöreklenen entrika yumağının ortasında kalmış, şaşkın uğraşıp duruyordu oysa. Bir taraftan Leyla’nın ve Hazal’ın Murat’tan götüreceklerinin iç sıkıntısı olsa da bir taraftan Derya’nın beterin beteri varmış hali eğlenceli. Benim Leyla-Derya çekişmesinde tek endişem Doruk-Murat arasındaki kardeşliğe halel gelmesi. Yoksa gerisi vız ve tırıs. Doruk ve Murat kardeşliği o kadar içten, dostluğu barındıran, hesapsız bir ilişki ki yara alması her tip ilişkiden daha rahatsız edici olur fikrimce.  Azime ise tam anlamıyla savaşın ortasında kalmış durumda. Ne tarafa baksa bir başka cephede laf  bombaları patlıyor, entrika mayınları döşeniyor. Torunlarını korumaya çalışan sevimli babaannemiz korkarım bu strese daha fazla dayanamadığından Haşmet Dede’yi çok kıracak bir şey yaptı farkında olmadan. Zira ben Azime Babanne’nin  Haşmet Dede’yi sevmediğini düşünmüyorum. Çünkü sevgi bitmiş olsa o gelin telleri ve fotoğraf saklanmaz atılırdı. Bu hafta Hayat-Murat arasındaki ilişkiye tamamen odaklanan bölümde İpek ve Kerem, Aslı ve Doruk çokça boy gösteremedi. Lakin geçen haftadan Aslı’nın Derya hakkında duydukları hala cebimizde. Diğer taraftan İpek-Kerem’in nişanının Murat’ın gidişinin gölgesinde kalmasına ben üzüldüm. O kadar kimsesizler ki, birbirlerinin kimsesi olan bu çiftin her şeyi güzel olsun istiyorum hayattaki soğuk gerçeklere inat. Aslı ve Doruk kuşkusuz yeni düğümlerin ve Derya açısından sınanmaların yaşanacağı bir hikaye olacaktır. Açılmasını bekliyoruz. Hayat’ın annesinin ayakları yere basan bir karaktere dönüşmesinden memnuniyetimi daha önce de yazmıştım. Eski hali empatiden uzak , gerilimli bir kadındı sevmiyordum. Oysa şimdi daha anne, daha sıcak, sevilesi.
Şimdi gelelim Hayat Murat meselesine. Eğlenceli başlayan sonra hüzne çevrilen bir süreç işlendi bu hafta. Murat’ın odasında kilitli kalan ikili inatlaşsa da birlikte çok eğlendi. Burak Deniz yine Murat’tan bir kabuk daha çıkarttı. Sarsılmayan patron Murat’ta bu hafta biraz muzip biraz da oyunbaz bir yön daha sergiledi. Kuşkusuz burada senaryo enerjisinin payı büyük. Ama mesela öyle ayrıntılar ekliyor ki oyuncu,mesela Hayat’ın banyoya kaçtığı sahnede Murat’ın kapıyı tırmayalıp gitmesi gibi, bu kadarı senaryoda varsa senaristleri yok da oyuncu doğaçlıyorsa oyuncuyu tebrik ederim. Sizi bilmem ama bana göre bu tarz ayrıntılar inandırıcılık arttırırken karakteri yaşar kılıyor. Hayat ise aşkına rağmen kırgınlığını öfkeyle saklamadan hissettirdi bölüm boyunca. Hande Erçel’i en son sahnede özellikle çok beğendim. Hayat kırgınlığında haklı ki bunu Murat da biliyor. Ama bu konuyu konuşabilmeleri çok önemliydi. Güncel dizi çiftlerimizin sorunu bu çünkü. Konuşamamak. Sorunların üzerinden atlaya zıplaya giderken ya da birden bire hiç yokmuş gibi yaparken karakter derinliğini yitirmek. Hayat ve Murat konuşsun hep. Kavga etsin, hırlaşsın ama konuşabilsin. Koklamak aşkın doğasında var diye sanıyorum benim en sevdiğim sahnelerdendi Murat’ın Hayat’ı kokladığı sahne. Tutku, özlem harmanıydı. Yastık savaşı, tıraş köpüğüne bulanan Murat hep bunlar Hayat’ın çocuk-kadın hallerinin yansımasıydı. Hayat’ı çıkardığınızda Murat’a ne kadar gri bir hayat kaldığını düşündüğümüzde aslında neden Murat’ın bu kadar aşık olduğunu anlamak zor değil. Çocukluğunu anne eksikliğiyle yaşamış, sorunlardan kaçan bir baba ve rekabetini Murat bünyesinde somutlaştırmış Derya ekseninde yaşamış Murat; çocukluğundaki tüm renkleri içinde taşıyan Hayat’ı bırakmak ister mi? Hayat’ın o meşhur konuşmayı hatırlamasına kadar Murat’la ne kadar güldüğü, onu ne kadar güldürdüğünü gördük sahnelerce. Sonrasında bize yine hüzün. Hayat’a sonuna kadar hak veriyor olsak da... Haşmet Dede’yi ve ailesini üzmemek paravanında Murat’la kalan Hayat’ın asıl derdi içindeki o bitmeyen aşka sahip çıkmaktı bence. Ondan vazgeçmeyen adamdan vazgeçemeyecek olmaktı. Hayat ve Murat pişmalıklarından çıkardıkları derslerle birbirlerine yol aladursun Emre sonunda gerçek yüzünü gösterdi. Murat’tan yediği dayaktan sonra hiçbir şey olmamış gibi yapan hali baştan beri bana samimi gelmiyordu zaten. Bu hafta hamlesini yaptı. Hem de ince ince planlayarak yaptığı hamle Hayat-Murat cephesinde sarsıntıya neden oldu bile. Hayat’ın net tavrına rağmen Murat’ın içindeki Othello sanıyorum su yüzüne çıktı yine. En önemli şeydir güven. Hayat’la ilgili kuşkularını kaybetme duygusu perdelediyse ve bu olay yeniden Murat’ı alevlendirirse Hayat açısından Murat’a dönmenin yolu kapanır gibi. Çünkü yine kuşkuyla sınanırsa Hayat bu kez affı daha zor olacaktır Murat’ın. Çünkü bu kez Hayat tamamen günahsız. Bir taraftan karşısında Nothing Hill’deki Julia Roberts gibi durmuş ve ‘Sadece beni sevmeni isteyen bir kız çocuğu gibiyim.’ mihvalinde  ona bakan ve ‘sensiz o rüya olmaz’ diyen bu çocuk kadına nasıl inanmaz Murat Bey bilmiyorum. Umalım da Murat parçaları birleştirip doğru yorumu yapar. En azından yakalandığı Othello kıskançlığının etkisiyle karar vermeyecek kadar mantıklı davranabilir.
Son olarak bu hafta diziye eklenen tınılardan bahsetmek isterim. Bilen bilir benim için bir dizinin, filmin müzikleri çok önemlidir. Aşk Laftan Anlamaz bu noktada sevimli müziklere sahipti ancak bu hafta sanıyorum ki Hayat ve Murat için yeni temalar devreye sokulmuş. Çok da iyi olmuş. Aşk evrilidikçe, derinleştikçe onun melodisi de evrilir ve derinleşir di mi?
Vee son demde; aşka dair sustuklarımsın sen sevgili. Konuştuğumda hayal olup kaybolmasından korktuğum rüyamsın. Gerçeklik denen sussun, biz gözlerimizle bu hayali konuşalım.
Emeklere saygıyla...

                                                                         UmayMasal     

18 Aralık 2016 Pazar

Aşk Laftan Anlamaz-23.bölüm

‘‘Öyle şeyler söyleyebilmek isterdim ki sana,
Eğer bulabilseydim doğru sözcükleri.
Öyle şeyler yapabilmek isterdim ki senin için,
Eğer bulabilseydim doğru yolları...’’
Dünya öyle bir hal aldı ki, neresinden bakarsanız bakın gülümseme ve ona en çok yakışan duygu olan sevgi yara üstüne yara almış. Sevemiyoruz, sevsek de bu duygunun getirdiği nahiflikten uzaklara düşüyoruz. Gerçeğimiz renkleri keşfetmekten mesafeli; karalara,grilere boğuluyoruz. Acı üstüne acı yaşarken kaçıyoruz. Kendimizden, dünyadan kaçıyoruz. Bazen kitaplara, bazen filmlere, bazen dizilere...
Aşk Laftan Anlamaz’a kaçmak, Hayat ve Murat’ı izlemek bir parça gülümsemek,ara vermek gerçeklere. Gülümsemek ne değerli, gülümsetmek de. Düşünüyorum. Gülümsemeyi unutmasaydık birbirimize, ne olurdu, nasıl olurdu dünya diye? Affedin içimdeki hüzünden kopamıyorum bir türlü. Geçiyorum 23.bölüm yorumuma naçizane;
Hayat öyle çocuk ruhlu bir kadın ki. Sevgisi, aşkı, intikamı ile. Murat’ı uyutup aldığı intikamla içini ferahlatmaya çalışırken Murat’ın ona yaptıklarına paralel acılar çekmesini sağlamaya çalışıyor. Bunu öyle saf ve içtenlikli  yapıyor ki, gerçekten Murat da o acıları çekiyor. Sanmıyorum entrika ruhundaki bir kadın bunları yapsa Murat’ın ciddiye alacağını. Murat da Hayat’ının içindeki kız çocuğunu parçaladığını bildiği için bu kadar üzgün. Bu nedenle gülse de ,intikam tavrına kalbi acıyor Hayat’ın davranışlarındaki. Murat’ın Hayat’ın dizlerinde uyuduğu sahnede bu ikili arasındaki tutkulu aşka bir başka kapının daha açılacağı sezildi bence. Annesinden ciddi bir darbe daha yemesi muhtemel Murat sanıyorum Hayat’ın şefkatine sığınacak. Çünkü Murat babannesine ağladığı ve ‘Çok sevdim’ dediği sahne dışında kimsenin yanında çocuklaşmadı Hayat’la çocuklaştığı kadar. Hep o ciddi tavrını korumayı bildi başkalarının yanında. Hayat’ın dizlerine yatarken onun hep yanında olmasını istediğini, onsuz kalmaktan endişesini de birebir kendi ağzından duyduk Murat’ın. Hayat ise tüm kırgınlığına rağmen Murat’sız kalmak istemediğini itiraf ederken yine o çocuk-kadın ruhunu yansıttı. Bana göre Hayat açısından ayrıntının en belirgin olduğu sahne net bir şekilde aralarındaki çekişmeden faydalanmaya çalışan Emre’ye koyduğu tavırdı. Eşine laf söyletmeyen ve prim vermeyen haliyle aralarına kimseyi sokmaya niyetinin olmadığını gösterdi Hayat. Hayat’ı sanıyorum Murat’a ilişkin bir sınav bekliyor. Her şeye rağmen Hayat’ın elini bırakmayan Murat aşk konusunda öyle veya böyle sınavını vermişken Hayat ne yapacak göreceğiz. Ancak bu iki karakterin zaman zaman komedi soslu da olsa hızla sevdaya yol alan aşkı hafta hafta daha seyirlik olacak gibi. Burada küçük bir parantez; Burak Deniz, Murat’ı yaladı yuttu haftalardır. İlk bölümden bu yana sınırlarını esnete esnete Murat’ın içinden başka bir Murat çıkarttı. Hande Erçel’e gelince Hayat’ı içselleştirmeyi başardı. Bu da ikilinin özellikle karşılıklı sahnelerinde çok belli oluyor. İkisinin karşılıklı her sahnesi ama romantik ama komik ama dramatik enerji anlamında resmen patlıyor. Ki son sahne olan zeybek oynamada bu enerji zirve yaptı. Bu kısmı ayrıca yazmak istediğimden parantezi kapatıp devam ediyorum.
Annesini  bulunca ona dair kaygı ve meraklarının peşine düşer dediğim Murat beni şaşırttı bu bölüm. Annesini affetmesindeki kolaylık da beni şaşırtmıştı ki Hazal ile görüşmesine dair flash back kafamdaki şüpheleri doğruladı. Murat annesine güvenmiyor ve babannesine dediği gibi bir af durumu söz konusu değil. Sadece sorularına cevap bulana kadar onu yanında tutup yeniden kaybetmek istemiyor. Adalet duygusuyla suçlunun suçu ispatlanana kadar masumdur mottosunda bekliyor. Murat’ın karakterinin en önemli özellikleri güven ve adalet. Ki Haşmet Dede’nin ona olan güven duygusundan bu denli etkilenmesi bu nedenle şaşırtıcı değil. Murat güvende olmak güvende tutmak istiyor hep. Herkesi, yaratacakları tüm karmaşaya rağmen aynı eve toplama telaşı da bundan belki. Bölüm boyunca Hayat’a kendisini affettirmeye çalışan bir Murat izledik. Hayat’ın kimi zaman çocukça hal alan intikam oyunlarına gülüp geçti. Zaman zaman ciddileşip Hayat’ı incelikle vurmayı bildi. Sonra yine pişman oldu. Aralarındaki duygunun sıradanlıktan uzak bir masal aşkı olduğunu, yaşanmışlıkları daha çok olan Murat Hayat’a göre daha net görüyor. Bu da onu daha mücadeleci ve daha kıskanç yapıyor. Hayat’ta var olanın salt güzellikten çok, o en başta bahsettiğimiz çocukça saflıktan gelen ruhu olduğunu biliyor. Başka birinin bunu fark etme ihtimali genç adamı rahatsız ediyor kuşkusuz. Hayat’ın önceki bölümlerde çektiği acıların paralellerini çeken Murat’ın affedilme süresi nereye varır göreceğiz. Umalım ki çok uzamasın.
Haşmet Dede ve Azime Babanne arasındaki aşka geçmeden evvel senaristlerimizi tebrik etmek istiyorum. Haşmet Dede hikayesinde ciddi trajedi içeren bir durumu hem dramatik hem komik işleyebilmek gerçekten önemli bir başarı. İki büyük arasındaki aşkı da gençlerin arasını bulmakta vesile yapmak da güzel bir fikir. Artı ben yaşı ilerlemiş aşklardaki aşkın yaşı olmaz, sevgi biten bir şey değil vurgusunu seviyorum. Haşmet Dede ve Azime aşkı öyle sıcak, tatlı bir huzur. Hem hüzünlü hem esprili.  İpek-Kerem ve Aslı-Doruk aşkları da hikayeye renk katıyor. Her aşkın kendi dinamiği, kendine dair farklı renkleri var. Hayat-Murat aşkı kırmızı ki bu rengin tutkusunu, hareketini,vuruculuğunu, enerjisini yansıtıyor; Aslı-Doruk daha çok turuncu ki enerjiyi, sağlığı,samimiyeti hissettiriyor ; İpek-Kerem ise daha çok yeşil ki şifalı,dengeli, tazelik verici. İçiçe aşklar vatanı Aşk Laftan Anlamaz. Kendi dünyasının çekirdeğine aşkı koyan bir kurgusu var.
Sonlara gelirken önceden ayrıca yazmak istediğim sahneye geleceğim. 23.bölümün zirve sahnesine. Zeybek zeybek olalı böyle tutkulu oynandı mı bilmiyorum ekranda. Kuşkusuz erkeksi bir havası olan ve bir Egeli olarak Canım Atatürk’ün dediği gibi bizim salon dansımız olduğuna inandığım bu oyuna tüm ruhumla bağlıyımdır. Emin olunuz ki performans anlamında çok çok iyilerini izlemişliğim de var. Lakiiiin... Kimin fikriyse bu oyunu bu çifte oynatmak buradan tebrikler. Çünkü Hande Erçel- Burak Deniz zeybek oynarken aşkı öyle bir anlattılar ki sanıyorum bu sahne çok uzun süre hafızalarda kalacaktır. Hayat- Murat aşkının gelgitli duygularını, şiddetli tutkusunu, dokunmadan dokunabilmeyi benim diyen unutulmaz aşk sahnelerine nazire yapar gibi hissettirdiler. Belki bundan bu aşk hikayesi sevdaya yol alıyor gibi geldi bana. Bir söz vardır; aşk ölümlülüğün panzehiridir ve ölüm aşk coşkusunun gölgesinde devriye bekler.  Gerçek aşk her şeyin feda edilmesi tehdidini içinde taşır. Ben bu son sahnede ve Murat’ın gidişinde bu sözleri anımsadım. Neden ki???  Emeklere selamla...


                                                                                           UmayMasal

14 Aralık 2016 Çarşamba

Aşk Laftan Anlamaz- 22.bölüm

Murat:Kördüğüm
Hayat: İskender’in Kılıcı
‘Öyle uzak ki yerim, uzakları aşıyor,
Bütün özlediklerim benden ayrı yaşıyor...’
Hayatımızın ortasında bombalar patlarken fütursuzca bizler o hayatın bir yerlerinde savrulmadan tutunma telaşındayız işte. Tüm bunların içinde belki azıcık kafa dağıtma eylemi bizler için sanal kurgular. Aşk Laftan Anlamaz yaz aylarında romantik komedi olarak çıktığı yoldan şimdi dram sosunu da ihmal etmeyerek yürüyor. Yazdan kışa geçerken azıcık sallansa da senarist değişikliğinin verdiği enerji kısa zamanda toparladı diziyi. Kaldı ki dizinin en önemli kozu, son zamanlarda çok zor bulunan, ekran kimyası taşıyan bir ana çifte sahip olması. Hayat-Murat meselesinde, Hande Erçel ve Burak Deniz gerçekten hem görsel olarak çok yakıştı hem de bu iki karakteri seyirciye hissettirme olarak çok başarılılar. Burak Deniz Murat’ın yaşadığı her travmatik durumu sadece bakışlarıyla bile anlatabilme yeteneğine sahipken Hande Erçel de Hayat’ı her hafta yükselen bir ivmeyle anlatmayı başarıyor. Geçtiğimiz günlerde Türkan Şoray-Kadir İnanır benzetmesine rastladım ikili için. Her değerin kendisine ait olduğuna ve her yeni değerin kendisini var ettiğine inanan ben bir an gördüğüm resimde benzer bir etki hissettiğimi itiraf etmeliyim. İşte bu, sanırım baştan bahsettiğimiz ekran kimyası oluyor. Herkesle de bu kimya tutmuyor.  Gelelim Aşk Laftan Anlamaz’ın 22.bölümüne;
Murat hayatındaki kadınlardan üst üste aldığı darbelerle sarsılıyor haftalardır. Didem’le başlayan sahte hamilelik, ardından aşık olduğu kadının kimlik sahteciliği, babannesinin sakladığı sırlar derken zaten Derya gibi bir üvey anneyle büyümüş Murat Sarsılmaz travmatik depremlerle yerle bir oldu. Son birkaç haftadır da kendisine rağmen Hayat’ı yanında tutan bir Murat izledik. Öfkesine, güvensizliğine rağmen tutkuyla karısını seven ve kıskanan bir adamdı Murat. Hayat’sa yaptıklarının ve hatalarının bilincinde, atarlı tutarlı karakterine rağmen Murat’tan uzağa düşmemek adına katlandı Murat’ın zaman zaman haddini aşan tutumuna. Tabi geçtiğimiz hafta Murat’ın Hayat’ın sabrını taşırıp kalbini paramparça etmesine kadar. Kalbi kırılan Hayat, Murat’ın içinde kördüğüme dönen ne seninle ne sensiz mottosunu bir darbede kılıç gibi kesip attı. Aşkına rağmen gidebildi Hayat. Bunun altında belki, vicdan yükünü artık Murat’a bırakmanın huzuru da vardı kim bilir? Murat’a gelince, onca yükün, güvensizliğin üzerine asla haksızlık yapmadığına olan inancının tek hamlede, kağıttan kuleler gibi elinde kalışıyla korkarım daha da sarsıldı. Bu hafta özgüven, güvensizlik ve pişmalık duygularında kaybolan bir Murat izledik. Öfkesiyle vazgeçer gibi olsa da sonunda gördüğü rüyadaki mutluluğun peşine düştü Murat. Ne olursa olsun vazgeçmeyen, sözünün eri adama dönüş yaptı; aslında hiç o noktadan kaymamış da olsa.
Murat’ın içindeki kördüğüm bir değil beş değil. Hayat kendine dair olanı madem çözemiyorsun ben keserim dedi gitti. Ama Murat açısından hayatın kendisine dair kırılganlıklar ve öfkeler o kadar yoğun ki, Murat’ın kaybetme korkusuyla kendisine yönelttiği suçluluk hali afla sonuçlanacak mı bilemiyorum. Çünkü Murat’ın yakınlarına karşı zor affedici olmasının temelinde kuşkusuz ihanete uğramış hissetmesi var. Yazık ki, Murat’ın annesinden başlayarak tüm kadınlarında farklı sebeplere, temellendirmelere dayalı olsa da, yalan adeta anıt gibi dururken, affedicilik nereye kadar samimiyetle ve gerçekten devreye girer kestirmek zor. Şimdi kendisi için affedilebilir bulmadığı bir hatanın peşinden sürüklenedursun Murat Sarsılmaz, annesinin gerçekleriyle yüzleşirken yeterince kendisiyle barışık olabilecek mi? Kendisiyle barışık olamayan Murat Hayat’la arasındaki tutkulu aşkta hangi noktada durabilecek? Empati becerisini geliştirmesi gereken çiftimiz olaylara kendi cephelerinden bakarken aralarındaki zıtlaşmadan beslenen tutku onları nerelere taşıyacak? Çok sordum : )

Murat’la  Hayat kendi aralarındaki kaç kovalada rollerini değişmiş devam ederken bir de Haşmet Dede ve Azime Babanne hikayesi var ki, oldukça keyifli devam ediyor. Metin Akpınar’ın çizdiği tatlı sert dede diziye pekçok bakımdan hareket getirdi. Hem dizinin eksenindeki değişimi perçinledi. Hem de sıcaklık verdi. Hayat’ın annesinin de rötuşlanması iyi oldu. Murat’ın annesini ve Derya’yı çatışma kozu olarak elinde tutan senaristlerimiz sanıyorum Hayat’ın babasını da devreye sokacaktır. Burada naçizane bir eleştirim Murat’ın babasının gönderilmesine, ne olursa olsun Murat’ın babası bana göre bir denge unsuruydu ve yaptığı hatalarla yüzleşme anlamında hikayeye derinlik katacaktı. Umarım en kısa zamanda dönsün. Doruk’lu Aslı’lı, İpek’li Kerem’li diğer çiftlerimize gelince; Kerem ve İpek katettikleri yollar anlamında en sağlam duran çift. Çünkü, korkuları, yalnızlıkları, acılarıyla yüzleşip aştıkları çok şey var. Aslı ve Doruk ise yeni başlangıçlarıyla taze bir bahar havası estirecek gibi duruyor. Derya’nın gölgesini her fırsatta hissettireceği bu çiftin sınavı Derya’nın Doruk’un ruhuna ısrarla ekmeye çalıştığı hırs tohumları olmasın umalım.   
Son satırda , aşk hayata dair tek gerçekliktir demiş şair; tüm kibirleri ve hırsları içinde soğurur yok eder. 
                                                                     UmayMasal